Ruh teslim oldu
Erman Özgür, Sebat'ın galibiyet golünü attıktan sonra hakem Metin Tokat'ın bitiş düdüğüyle birlikte Akçaabatlılar, şampiyon olmuş gibi seviniyordu. Galibiyet, analarının ak sütü gibi helaldi. Bir zamanlar Avrupa'yı titreten Galatasaray'ın görüntüsü, içler acısıydı. Stat hoparlörlerinden çalınan Davut Güloğlu'nun "Ne oldu sana ne oldu böyle. Nerede eski taş fırın erkeği, bir anda oldu light erkeği" şarkısı, G.Saray'ın kimyasını, fiziğini, ruh halini çok iyi yansıtıyordu. Bir takım, maç kaybedebilir. Kötü oynadığı zamanlar olabilir. Ama teslimiyetçi bir ruhla sahada mücadele etmek, yaşanan çöküşün ifadesidir. G.Saray, vizyonunu, gücünü, hırsını, heybetini ve en önemlisi lobisini kaybetmiş. Futbolcu kazanma duygusunu yitirmiş, ruhlarını teslim etmiş. Galatasaray, Avrupa'ya gidememe tehlikesi yaşıyor ama futbolcular sahada ruh gibi mücadele ediyor. Suç onlarda değil, bu formayı onlara giydirenlerde. Bir zamanlar dünya markası olan forma, bu oyuncuların sırtında gözyaşı döküyor. Üç büyükten ikisi F.Bahçe ve Beşiktaş, Sebat'la Avni Aker'de oynuyor; Federasyon, G.Saray'ı Fatih Stadı'nda oynamaya mahkum ediyor bir Allah'ın kulu çıkıp da "Bu maç Avni Aker'de oynanmalı" şeklinde bastıramıyor. Bu, lobinizin olmamasından, gücünüzün yok olmasından kaynaklanıyor. Galatasaray artık bir sıra takımı görüntüsü veriyor. Rakipleri üzerine korku salmıyor. Yenilgileri yaşayabilirsiniz ama ruhunuzu kaybederseniz, zafer dolu günleri yeniden yakayamazsınız. Gelelim maça... Sebat can derdinde, G.Saray güya Avrupa'yı yakalama hedefindeydi. Hakan Şükür'ün attığı gole kadar Sebat, savunmada kaldı, atak yapmayı hiç düşünmedi. Belli ki, G.Saray'ın isminden korkmuşlardı. Golde Hasan'ın pası akıl dolu, Hakan'ın vuruşu da çok klastı. Sebat, cesaretlenip yüklenmeye başladıktan sonra G.Saray'ın rezaleti ortaya çıkmaya başladı. Oyup disiplini kayboldu, milyon dolarlık ayaklar iki pası yapamıyor müthiş toplar kaptırıyordu. Petre ve Bratu'nun gelişigüzel verdikleri geri paslarda Ekrem ve Selahattin acele etmeselerdi Galatasaray, ilk yarıda havlu atacaktı. Hasan, Necati, Petre, Bratu, sanki sahaya lütfen çıkmışlardı. İkinci yarıda Hakan'ın kaçırdığı golden sonra müthiş seyirci baskısıyla Sebat oyuna hakim oldu. G.Saray kapanıyor, Sebat kanatlardan yükleniyordu. Ayakta kalan ve ne yaptığını bilen tek oyuncu, Karşıyaka'dan alınan genç Emrah'tı. İki gole kişisel becerisiyle engel oldu, Mehmet Yılmaz'ın attığı golü G.Saray savunması seyretti. G.Saray'da maçı döndürecek, oyunu yönetecek zeki bir futbolcunun olmaması, Sebat'ın ekmeğine yağ sürdü. Erman Özgür, maestro gibi Sebat'ı yönetiyordu.Yenilen ikinci gol, tam bir faciaydı. Bir takım, faul atarken, rakip kaleye 10 kişi gider mi? Ama G.Saray gitti, sonra da golü yedi. Futbolcular havalimanına geldiklerinde bir grup G.Saray taraftarı, "Başın öne eğilmesin, aldırma Cimbom aldırma" diye tempo tutuyordu. G.Saray'ın aldıracak hali yoktu ki... Çünkü motivasyon, yaratıcılık ve zeka olarak iflas etmişlerdi.
|