|
|
Beter yönetmenin maceraları
Önümüzdeki aylarda gösterime girecek olan "Büyük Balık", Oscar yarışının dışında kalsa da yönetmeni Tim Burton'un başarısıyla kendisinden söz ettiriyor. Sinema Dergisi ünlü yönetmenin filmleri hakkındaki tüm soruları bir dosyada topladı
Ünlü yönetmen filmlerinde insanların farklı olanı dışlamaya dair güdüsünü eleştiriyor. "Batman" karakterinde bunu görmek mümkün
Tim Burton'un filmleri her ne kadar yaratık, cin ve hayalet gibi varlıkları barındırsa da izleyiciyi korkutmayı amaçlamıyor
Sinemada farklı olanı, ezileni, dışlananı bu kadar sevgiyle kucaklayan, böylesine samimi bir duygusallıkla anlatan başka bir yönetmen daha çıkmadı herhalde. Çocukluğu masallardan çok korku hikayeleri okumakla geçmiş, yaşıtlarının aksine bu hikayelerdeki yaratıklara sevgi beslemiş Tim Burton... O, görüp görebileceğimiz en yaratıcı ve özgün yönetmenlerden birisi. Ancak Burton'ın farklı olanı kutsayışında asla aykırı olma çabası yok, inanılmaz bir samimiyet var. Filmlerindeki karşı konulmaz duygusallığın kaynağı da büyük ölçüde bu. Burton'ın filmlerine baktığımızda, çocukların dünyasından uzak tutulmuş yaratık, canavar, cin, hayalet gibi pek çok kavramın belirli bir naiflikle ele alındıklarını görüyoruz. Burton'ın karakterleri alışılmış normlara göre çirkin, rahatsız edici ve ürkütücü olsalar bile, yaratıcılarının saf sevgisiyle kuşatılıyorlar. Tim Burton filmlerinin kayda değer olan kısmı, farklı olanın çevresi tarafından nasıl algılandığı üzerine gitmekte. Bu filmleri izlemek, seyirci için de kendi değer yargılarını tartacağı bir deneyimin kapılarını açıyor. Burton'un filmleri çoğunlukla fantastik ve gerçeğin, tekinsiz olan ve huzur vericinin, yabancı ve tanıdığın kesiştiği noktada, adeta yaratıcılarına özgü paralel bir evrende geçiyorlar. Burton'ın çoğu filminde bazen mezara, bazen tavanarasına, bazen de uzaktaki bir şatoya kapatılmış olan, farklı ve alışılmadık tipler gündelik hayatın içerisine giriyorlar. Varlıkları çevredekiler tarafından korkuyla karşılansa bile, seyircinin onlara alacağı tepki çok farklı oluyor. Tim Burton'ın üzerine gittiği söylediğimiz toplumsal ikiyüzlülük, özellikle banliyö yaşantısına el attığı filmlerinde kendini gösteriyor. Bu noktada hemen üç filmi ele almak gerek: 1982 yapımı kısa metraj filmi "Frankenweenie", 1988 yapımı "Beter Böcek" (Beetlejuice) ve 1990 yapımı "Makas Eller" (Edward Scissorhands). "Frankenweenie" köpeği ölen bir çocuğun, onu tekrardan hayata döndürme hikayesini konu almakta. Çocuğunun soyadının Frankenstein olması pek şaşırtıcı değil, çünkü "Frankenweenie" açıkça Mary Shelly'nin romanından uyarlama. Ancak esas esin kaynağı James Whale'in 1931 yapımı "Frankenstein"ı. "Beter Böcek"te ise Burton farklı bir bakış açısı yakalıyor. New England'da yaşayan bir çift öbür dünyayı boyladıktan sonra, şehirden gelen "garip" bir aile evlerini satın alıyor. Ailenin yeniyetmelik çağındaki kızı kafayı ölümle bozmuşken, üvey anne de kendisini soyut heykeller yapmaya vermiş bir sanatçı adayı. Ölü çift aileyi eski evlerinden korkutarak kaçırmaya çalışırken, yavaş yavaş bir orta yol bulmaya doğru gidiliyor. "Makas Eller" ise Frankenstein etkisi taşıyan, hüzünlü bir masal. Johnny Depp'in canlandırdığı Edward, yaratıcısı ölünce bir başına kaldığı şatodan, yakındaki banliyö kasabasına geçiş yapıyor. Parmaklarının yerinde makaslar olan Edward, farklılığı nedeniyle komşuların çeşitli tepkileriyle karşılaşıyor. Sömürmeye yönelik bu tepkiler, bir linç girişiminin önünü açıyor. Burton'ın söz konusu üç filminde de Amerikan orta sınıfının tutuculuğuna, farklı olanı dışlamaya yönelik güdüsüne eleştirel bir bakış getirdiğini söylemek mümkün. Tim Burton'ın 1994 yapımı "Ed Wood" sadece yönetmenin B tipi filmlere, trash estetiğine duyduğu sevginin bir uzantısı değil hiç kuşkusuz. Burton bu filmde istediğini yaptığı (en azından yapmaya çalıştığı) için dışlanmış bir karakter üzerinden, bir kez daha Amerikan orta sınıf değerlerinin ikiyüzlülüğünü eleştiriyor. Ayrıca filmin bir sahnesinde Ed Wood'u Orson Welles ile karşı karşıya getirmesi de son derece anlamlı. Tüm zamanların en iyi filmi kabul edilen "Yurttaş Kane"in zamanında seyirciden hiç ilgi görmemesini ve Welles'in bir süre sonra Amerika'da çalışamaz hale geldiğini düşünürsek, söz konusu sahne Ed Wood fenomeninin arkasındaki tek nedenin yönetmenin yeteneksizliği olmadığına işaret ediyor.
TOPLUM DIŞIYSAN BİZDENSİN Burton toplumun kendisinden farklı olana dair korkusunu eleştirirken, bunu mesafeli şekilde yapmayan bir yönetmen. Neredeyse baş karakterleriyle bir özdeşleşme yaşıyor ve filmlerini genellikle olabildiğince duygusal kılıyor. Örneğin henüz Disney bünyesindeyken çektiği kısa metraj animasyon "Vincent", kendisini Vincent Price sanan küçük bir çocukla ilgili. Favori yazarı Edgar Allan Poe olan ve gotik korku filmlerini anımsatan kendi hayal dünyasında yaşayan bir çocuğun, bir bakıma Tim Burton'ın kendisi olduğunu iddia edilebilir. Vincent Price'ın bu sefer oyuncu olarak kadrosunda yer aldığı "Makas Eller"de de benzer bur durum görmek mümkün. Price'ın canlandırdığı mucit tarafından yaratılan, farklılığı nedeniyle sürekli yalnızlığa mahkum Edwarnd'ı da Burton'a benzetemek olası. Tıpkı Vincent gibi, Edward da Burton'- ınkine benzer saç modeline sahip. Yönetmenin bu karakteri ele alışı, onların yalnızlığını ve mutsuzluğunu resmedişiyse izleyiciyi göz yaşlarına boğacak derecede kişisel ve aynı zamanda da samimi. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi "Pee-wee's Big Adventure"ın çocuklukla yetişkinlik arasında kalmış baş karakterinde veya Ed Wood'da, Burton'ın kendisinden bir şeyler bulmak belki bu derece kolay değil. "Batman" serilerinin baş kahramanı Bruce Wayne'in Burton tarafından algılanışına ise özellikle dikkat etmek gerekiyor. Batman veya Bruce Wayne de, tıpkı diğer süper kahramanlar gibi çift kişilikli bir hayat sürmekten mustarip. Ancak Bruce Wayne'in bunalımı, tanıdığımız diğer süper kahramanlardan alışık olduğumuzdan çok daha ağır. Çizgi romanın karanlık atmosferiyle birleştiğinde, Wayne'in asosyalliği, asla yürütemediği duygusal ilişkileri (ki bu noktalardan yola çıkarak "Batman" serisinden eşcinsel bir alt metin okuması yapanlar da var) ve içine kapanıklığı son derece kompleks bir hal alıyor. Yönetmen, Bruce Wayne / Batman karakterlerini güçlü bir süper kahramandan çok kırılgan, duygusal açıdan hassas ve yalnız bir birey olarak yansıtmayı beceriyor. Wayne aynı zamanda Batman olduğunu açıklamaktan çekinirken, sadece bir gizemi korumayı amaçlamıyor. Anlaşılamamak, kabul görmemek ve dışlanmak onun için daha büyük bir korku
|