|
Kendini bulan semt: Beyoğlu
|
|
Festivalle birlikte yine Beyoğlu kuşu olduk. Bir salondan öbürüne savrulurken, bu ölümsüz semti yeniden keşfediyoruz. Ve bir yandan görkemine, öte yandan sefaletine şaşıp kalıyoruz. Programın en çarpıcı filmlerinden olan Berlin Altın ayı ödüllü "Bu Dünyada", Afganistan cehenneminden kaçıp Londra'ya giderken yolları İstanbul'a da düşen iki çocuğun öyküsünü anlatıyor. Bir bölümü İstanbul'da, özellikle de Kasımpaşa'nın arka sokaklarında çekilmiş. İzbe sokaklar, ortalığa yayılmış çöpler, yıkılacak gibi evler, koyu bir yoksulluk... Ama bahse girerim, yönetmen bunun için hiçbir dekor çalışması yapmamış, sadece varolanı çekmiş. Gidin biraz aşağılara, filmdeki gibi sayısız sokak bulacaksınız. Evet, ana cadde cıvıl cıvıl. Bu yılın en büyük yeniliği, İstiklal Caddesi'ne açılan hemen tüm sokaklarda kaldırımlara ya da sokağın iki yanına atılıveren masalar ve tabureler. Ana caddede yapılamayan, buralarda rahatça yapılıyor ve tüm o küçük sokaklar birer kahve cennetine dönüşüyor. "Şanzelize Nişantaş"ında diyenler, gelip asıl Beyoğlu'nu görsünler... Ama ilgisizlik yine de kendini hissettiriyor. Hala şantiye halinde duran koca Taksim Meydanı, cadde boyu yer yer çukurlar (biri festivalin resmi sokağı haline gelen Emek Sineması sokağının hemen köşesinde olmak üzere), çoğu yanmayan sokak lambaları ve birsürü çirkinlik. Örneğin, yıllardır kapalı olan Saray Sineması blokunun önünde aylar-yıllardır asılı duran, parampara olmuş o iğrenç muşamba... Artık anakent belediye başkanı olan eski Beyoğlu başkanı Kadir Topbaş dostumuzun Saray Muhallebicisi'ne komşu üstelik... Tek bir görevli, tek bir belediyeci bu çirkinliği görüp kaldırtmayı akıl etmiyor mu? Velhasıl Beyoğlu canlanıyor, evet... Ama emin olun, bunda yöneticilerin katkısı, olabileceğinden ve gerekenden daha az...
|