| |
|
|
Yerel seçim, siyasetin sonu değil başlangıcıdır!
Tarhan Erdem'in yönetiminde yapılan ve üç büyük ildeki seçmen eğilimlerini saptayan anket, bilinen gerçeği kağıt üstüne döktü. Evet... 3 Kasım 2002 genel seçimleri ile Türk siyasetini sallayan AK Parti rüzgarı, 28 Mart yerel seçimlerinde de, fırtına şiddetinde esecek. Fukayama'ya özenip, "Türkiye'de demokratik rekabetin sonu" gibi yargılarla, yeni bir "Tek Parti" döneminin başladığını yorumlamak, bence, izlenecek en yanlış yoldur. Doğru olduğunu düşündüğüm bakış açısı şöyle... 28 Mart yerel seçimleri, 3 Kasım genel seçimlerinin uzatılmış bir devamıdır. Ama önümüzdeki 29 Mart günü, Türkiye'de gerçek demokratik siyaset başlıyor. Tarhan Erdem anketinin sonuçlarına bakıp, "Nasıl olsa kazanmamız imkansız" diye işi seren ve kampanyalarını kesen siyasi partiler, tarihi bir yanılgıya düşmüş olurlar. Daha açık koyalım meseleyi. AK Parti'nin büyük kentlerdeki gücü, bazılarınca "Siyasetin merkezi doldu" şeklinde yorumlanabilir. Durum hiç de öyle değil. Birincisi, büyük kentler "Merkez"i tam olarak temsil etmiyor. Son dönemde büyük göç alan bu kentler, aslında "Çevre"yi merkeze taşıdı. Türkiye'de sağ ve sol merkez kitle partileri, içlerinde, değişik yelpaze kanatlarını barındıran siyasal koalisyonlardır. Sol merkezde anarşistler de, komünistler de, sosyal demokratlar da, radikal liberaller de vardır. Bir dönem CHP'si böyle değil midir? Sağ merkezde, milliyetçiler de, mukaddesatçılar da, muhafazakarlar da, liberaller de bulunur. Demokrat Parti-Adalet Partisi-ANAP-Doğru Yol süreci, hep böyle olmamış mıdır? AK Parti, bu çeşit bir koalisyonu veya siyasal farklılıklar konfederasyonunu ifade etmiyor şu anda. Sadece, toplumun değişim ve uzlaşma ihtiyacına cevap veriyor. Yıllar süren koalisyonlar kargaşası ertesindeki "İstikrar" özlemine cevap oluşturuyor AK Parti. Bir de "Tayyip Erdoğan Karizması" var gündemde. Her adım attığında toplumun yüreğini ağzına getiren Ecevit'ten sonra, dinamik Erdoğan, doğal olarak "Yükselen Değer" oluverdi. Bir başka durum da, CHP'nin başını çektiği muhalefetin, rekabeti siyasette değil, "Kökten-Devletçilik"te aramasından kaynaklanıyor. Bazı devlet kurumları da bu yönteme katıldıkları için, sanki post-modern 28 Şubat darbesi devam ediyormuş gibi görünüyor. Ve AK Parti, halkın tepki oylarını da alıyor. İşin özüne gelirsek. Hiçbir iktidar kalıcı değildir. Hiçbir iktidar, sonsuza kadar kitleleri peşinde sürükleyemez. Toplumda bir kişi memnunsa en az iki kişi mutsuzdur gidişattan. Türkiye'deki gibi ülkelerde ise, bir kişi memnun olduğu zaman, en az üç ya da dört kişi mutsuzdur. 29 Mart sonrasında yeniden başlayacak olan siyasi rekabet ortamında, şimdi çok güçsüz oldukları görülen muhalefet partilerine, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulacaktır. Bunlardan bazıları, merkez-sağ ve merkez-solu dolduracaktır. Sağda da solda da, daha uç eğilimli seçmenler, kendi partilerine sarılacaktır. Bu, iki kere iki dört eder gibidir. Özellikle CHP'nin ve DYP'nin yükleri, yerel seçim sonrasında çok artacaktır. Yeni düşünceler, alternatif projeler ve gerçekçi eleştirilerle bundan sonraki genel seçimin yükselen değerleri olabilirler. Hiç unutmayalım. Çok dalgalı bir iç ve dış konjonktür, Türkiye'nin önündeki gündem maddelerini şimdiden doldurdu. Yani siyaset bitmedi, yeni başlıyor.
|