|
Beklentiler hep zaferle sona ermez
|
|
Politikacılar için seçim, seçmenlerin algılamasından çok farklı anlamlar taşır. Seçimi kaybeden politikacı en az dört yıl, emekli ama aktif bir konuma girer. Seçime büyük ümitlerle girip hedefe ulaşamayanlardan biri de Cem Boyner'di. Yeni Demokrasi Hareketi 1995 seçimlerinde yüzde bir oy alınca, Boyner de siyasete veda etti.
*** Seçim, demokrasinin bayram günüdür
Politikacıların seçimden hep büyük hayalleri vardır. CHP'nin 1950'de, Bedrettin Dalan'ın 1989'da, Cem Boyner'in ve YDH'nın 1995'te beklentileri, seçim zaferiydi
Politikacılar için seçim, seçmenlerin algılamasından çok farklı anlamlar taşır. Seçim, bir çeşit "Var olmak ya da olmamak" meselesidir. Muhalefetteki politikacı, motoru olmayan bir otomobil veya kanatsız bir uçak gibidir çünkü. Seçimi kaybeden politikacı, en az dört yıl, emekli ama aktif bir konuma girer. Sadece konuşur, hiç iş yapmaz. Karar mekanizmalarının dışında kalır. Türk demokrasisinin ilk gerçek genel seçimi, 14 Mayıs 1950'de yapılırken, 27 yıldır iktidarda bulunan CHP kadroları, "Ya seçimi kaybedersek" gibi bir ihtimalin varlığını, asla kabul etmiyorlardı. Neticede, Atatürk'ün kurduğu CHP, Cumhuriyet'in de kurucusuydu. İnönü de o bayrağı almış ve Türkiye'yi 2'nci Dünya Savaşı dışında tutmayı başarmıştı. 14 Mayıs 1950 seçimlerine gidilirken, CHP'li bakanlar, Cumhurbaşkanı İnönü'nün de bulunduğu bir toplantı yapmışlar. O hükümette Devlet Bakanı olan babam Cemil Sait Barlas anlatmıştı bana sonradan.
YA TERSİ OLURSA İçişleri Bakanı olan Emin Erişirgil, duvarda asılı olan Türkiye haritasında CHP'nin seçimi kazanması muhtemel olan illeri işaret ediyor... İşaret ettiği iller, hemen hemen Türkiye'nin tümünü içeriyor. Demokrat Parti'nin kazanacağı il sayısı 3-4 tane gibi görünüyor. Bu sırada CHP'li bakanlardan biri, İçişleri Bakanı'na laf atıyor. - Emin Bey... Ya seçim sonuçlarında söylediğinizin tersi olur ve CHP, sadece 3-4 ilde kazanırsa, diyor... Başta İnönü olmak üzere tüm CHP'liler bu "Şaka" yı, kahkahalarla karşılıyorlar. 14 Mayıs 1950 seçimini, Demokrat Parti ezici çoğunlukla aldı. 2 Mayıs 1954 seçiminde ise Demokratlar'ın zaferi daha da eziciydi. Sonra hep düşündüm. Politikacı, iktidarda da olsa, muhalefette de acaba her seçim öncesinde kendisini neden "favori" olarak görür? Yakın dönemleri, mesela Yeni Demokrasi Hareketi'nin seçime dönük beklentilerini hatırlıyorum. Cem Boyner ve YDH, basının gözdesiydi. Ve her çevrede, YDH'lı olmak, müthiş bir itibar sağlardı insana.
BÜYÜK HAYALLER 1995 seçimlerinden önce tahmin yapan YDH'lılar "Yüzde 40, alacağımız oyun alt oranıdır" demezler miydi? Sonra seçimde, yüzde 1'ler dolayında oy almaları YDH'nın da bitişine dayandı. 1989'daki yerel seçimlerde, İstanbul'da ANAP adayı olan Bedrettin Dalan'ın serüveni de böyle değil miydi? Konuşan ve yazan herkes, Bedrettin Dalan'ın seçim zaferini, seçim öncesinde ilan etmişti. Ve umulmadık şekilde, SHP'nin adayı Nurettin Sözen kazandı. Görebildiğim kadarıyla, seçim sonuçlarını belirleyecek olan sessiz seçmen kitlesi, sandık başına gideceği ana kadar, pusuya yatıyor. Buna karşı her partinin ve her politikacının gürültücü yandaşları, "Biz kazanacağız" diye, hem kendilerini hem de politikacıyı yanıltıyorlar. Ben o zaman 8 yaşımda olmama ve babamın CHP'li bir bakan olmasına rağmen, 1950'nin 14 Mayıs seçimlerini Demokrat Parti'nin kazanacağını görmüştüm. Mimar Kemal İlkokulu'ndaki benim sınıfımda, bürokrat çocukları da esnafın, çalışanların evlatları da vardı. Hemen hepsi, Demokrat Partili'ydiler. O zaman işportalarda satılan, küçük, yuvarlak cep aynalarının arkasında, CHP'nin, DP'nin simgeleri, İnönü'nün, Bayar'ın resimleri bulunurdu. Ben de sınıfın çoğunluğuna uyup, arkasında Celal Bayar'ın fotoğrafı olan bir cep aynası almıştım. Evde aynayı babama gösterirdim. O da çocuk fantezisi diye gülerdi.
BAYAR CUMHURBAŞKANI Celal Bayar'ın cumhurbaşkanı seçildiği mayısın son günlerinden birinde, okuldan eve dönüyordum. Radyoda öğle ajansı, Bayar'ın cumhurbaşkanı seçildiğini duyurdu. Sakarya Caddesi'ndeki bir açık hava kahvesinde oturanların ayağa kalkıp, coşkulu biçimde alkışladıklarını gördüm. Oysa Sakarya Caddesi, sanki silme CHP'liymiş gibi bakılırdı. 1989'daki yerel seçimde, ben de Bedrettin Dalan'ın ezici çoğunlukla seçimi kazanacağına inanmıştım. Seçime iki gün kala, otomobilimin deposunu doldurmak için, İstinye'deki benzinciye girdim. Pompa başındaki görevli işini yaparken, sohbet ettim. - Seçimde Dalan yine kazanacak, dedim. Tersledi beni, - Mehmet ağabey Dalan'ın işi bitti. Bizim mahallede bir kişi bile oy vermeyecek ona, dedi. Sonra civardaki dükkanları dolaştım. Herkes aynı şeyi söylüyordu. Dalan'ın seçimi kazanması, mümkün değildi. Bu bana ders oldu. Bir seçim öncesinde ne gazete anketlerine ne de adayların iddialarına bakarım. Çıkar çarşıyı, pazarı dolaşıp, genel eğilimi anlamaya çalışırım. Hiçbir seçim de sürpriz olmaz benim için. Ama politikacıların ve çevrelerinin, seçime dönük beklentileri, hep eskisi gibi yüksek hayaller üzerinde devam edecektir.
SUNALP VE MDP 1983'te, Özal'ın ANAP'ının tek başına iktidar olarak çıktığı seçim öncesinde, devletin ve medyanın favorisi, emekli orgeneral, rahmetli Turgut Sunalp'in MDP'siydi. Artık seçim sonucu, MDP'li adaylar için önemini kaybetmişti. Onlar, "Kim bakan olacak" tartışmalarına girmişlerdi. Sunalp'in Diyarbakır gezisine katılmıştım. Beni özel demeç vermek için odasına çağırdı. Bir saat oturup, konuştuk. Çıktığımda, MDP'liler beni bekliyordu. Hepsi, "kimler bakan oluyor" diye ağzımdan lafı almaya çalışıyorlardı. Kimi TBMM Başkanlığı, kimi bakanlık bekleyen bu politikacılar, İstanbul'da bir terziye diktirdikleri frakları, smokinleri, seçimden sonra almadılar. MDP'nin Hilton'da verdiği ve biletleri yüksek fiyatlarla satılan balosunda, Türk iş dünyasının en büyük isimleri, Suzan-Turgut Sunalp'e kendilerini gösterebilmek için, o gece dans pistinden hiç inmediler. Birkaç ay sonra onlar ANAP'ın balosunda, Semra- Turgut Özal çiftine kendilerini göstermeye çalışıyorlardı. Aslında her politikacı, mutlaka bir seçimde hayal kırıklığı yaşar. 1965 ve 1969'da seçimlerden tek başına iktidar çıkan Adalet Partisi lideri Demirel, bir daha böyle bir seçim yaşadı mı?
ŞAHİN BEY Ama demokrasinin güzelliği de bu hayal kırıklıklarından kaynaklanır.. "Değişim", ancak seçimle sağlanır. Babam, 1950'den sonra girdiği her seçimde kaybetti. Ama politikayı hiç bırakmadı. Hep, gelecek seçimi bekledi. CHP'nin Tek Parti döneminin Gaziantep mebuslarından Şahin Bey'in, kendisine verdiği öğüdü anlatır, gülerdi. Şahin Bey, "Politikacı dilenci gibidir. Hiç yılmadan kapıyı çalıp, oy isteyeceksin. Bugün vermeyen, bir gün mutlaka verir" demiş. Evet... Seçim, demokrasinin bayram günüdür. Bayram günleri de bazı çocuklar gülerken bazıları ağlamaz mı?
|