| |
|
|
"Yalaka Basın"dan daha tehlikelisi, "Yalaka Siyaset"tir
Şu "Yalaka Medya" takıntısının üzerinde biraz daha durmakta gerek var. Bunu genellikle, iktidarda olmayan partilerin sözcüleri seslendiriyor.
Deniz Baykal da bir süredir, "Medya iktidara, şimdiye kadar görülmedik ölçüde destek vermekte" diye konuşmalar yapmıyor mu?
Bir de, iktidarda olmayan partilere kendilerini yakın hisseden medya sözcüleri, "Yalaka medya"yı dillerine takarlar.
Artık gerçeği görmeye çalışmalıyız. İktidara gelen partiler, tüm demokrasilerde, ilk dönemde cazibe merkezidir. Bu çekicilik, sadece medya sermayesinin beklentilerinden kaynaklanmaz. Neticede iktidar karar ve dolayısıyla haber odağıdır. İktidara yakın gazeteci, habere de yakındır.
Ama her demokraside, iktidarlar belirli süre içinde yıpranır.
Demokrasinin erdemi, bu yıpranma süreci bir noktaya vardığı zaman, iktidarı değiştirebilme imkanının bulunmasından kaynaklanır.
İşte o nokta gelmeye başladığı anda, kısa süre önce "yalaka" diye yaftalanan medyaların da, muhalefet partilerine yakınlaştığını görürüz.
Turgut Özal'ı alternatifsiz gören gazetelerin ve gazetecilerin, 1990'dan başlayarak, Demirel'e "Baba" veya "Ümit" diye sarıldıklarını unuttuk mu?
Yani çok özel durumlar yoksa, gazetecilerle iktidarların ilişkileri böyledir. Bunu politikacılar pek anlamaz. Bu yüzden "Gazeteci ile dostluk, bir numara dar ayakkabı giymeye benzer. Arkadan vurur" demezler mi?
Veya, iki yıl önce Hüsamettin Özkan'ı "Vazgeçilmez adam" ve Rahşan Ecevit'i "En şık kadın" diye sunan gazetelerin, şimdi Tayyip Erdoğan'ın yeteneklerini ve Emine Erdoğan'ın başörtüsünde moda çizgisi aramalarını, başka türlü nasıl izah edebiliriz.
Türkiye'de kanımca yalakalığın iktidarlara değil, "Devlet Güçleri"ne karşı yapılanı, mesleki bir deformasyondur.
Neticede bir Ortadoğu ülkesi olan Türkiye'de, Osmanlı'dan kalan bilgiler de, devleti "Tartışılmaz", bireyi ise "Kul" olarak görür.
O devlet her ne ise, dilerse seçilmiş iktidarları devirir, parlamentoları kapatır, anayasaları lağveder, bireye işkence yapabilir. Bu durum, toplumdaki derin bilgiler açısından doğaldır.
Türkiye, tarihinde ilk kez, adeta kader gibi kabul edilen bu süreci değiştirmeye çalışıyor.
Avrupa Birliği çerçevesinde ve Kopenhag kriterleri ışığında, sivil, çok sesli, özgürlükçü ve hukukun üstün olduğu bir demokratik modele ulaşmaya çalışıyoruz.
İşte bu noktada, "Yalaka" kavramının yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Değişen, gelip giden iktidarla yakın olmak veya yalakalık etmek, geçicidir. Ama hukuku, insan haklarını ve sivil demokrasiyi hiçe sayan devlet anlayışına veya bürokratik oligarşiye yalakalık yapmak, kalıcıdır.
Militarizme, despotluğa, şovenliğe yalakalık yapmak, kronik bir çarpıklıktır. Tehlikeli olan "Medyatik yalakalık", asıl budur!
Daha da kötüsü var. Eğer seçilmişler ve hele iktidarlar, devlet yalakalığı yapmaya başlarlarsa, bunun sonu çok kötü biter.
Geçmişte sağ da, sol da, bunu yaptılar. Askeri darbelerde eğer sol görüşler hedef alındıysa, sağdakiler "Ordu peygamber ocağıdır" dediler.
Askeri darbelerde sağ görüşler hedef alındıysa, soldakiler "Ordu Kemalizme sahip çıktı" dediler.
Şimdi bu sürecin bitirilmesi zamanıdır.
AK Parti yönetimi, sadece kendileri gibi düşünen ve yaşayan insanların rahat etmesi için Avrupa Birliği'ni istiyorsa, çaresiz devlet yalakalığı yapmak ve hukuka aykırı çıkışlarda da suskun kalmak durumunda olacaktır.
Ama güvencemiz, özgür basındır.
İleride AK Parti'nin sergileyeceği çarpıklıklara da, devlet kaynaklı hukuksuzluklara da, ancak özgür basın karşı çıkabilir.
|