Yatırım ortamı mı, faiz dışı fazla mı?
Dünyanın büyük şirketleri Türkiye'ye geldi ve yatırım ortamının nasıl iyileştirileceği konusunda görüşlerini aktardılar. 2001 krizi sonrası yürürlüğe konulan ekonomik program, özel sektöre teşvik dönemini bitirirken "yatırım ortamının iyileştirilmesini" gündeme getirdi. Şirketler böylece teşvikten doğan kayıplarını bir ölçüde giderecekti. Ancak şimdiye kadarki uygulamada yatırım ortamını iyileştirme adına çok az şey yapıldı. Enflasyon muhasebesi olumlu bir gelişmeydi. Bir de doğalgaz ve elektrik fiyatlarına çok küçük oranlarda zam yapıldı. Böylece hem enflasyonun düşmesine ciddi bir katkı sağlanırken, hem de maliyetlerin sabit tutulması yoluyla yatırım ortamının iyileşmesine destek verildi. *Önce faiz yükü- Bu gelişmelere karşılık döviz kurunun hızla düşmesi aynı oranda yatırım ortamını bozucu etki yapıyor. Yatırım ortamını asıl devletin kaynak ihtiyacı bozuyor. Bu ihtiyaçla aşırı borçlanan devlet reel faizlerin yükselmesine yol açıyor. Yüksek reel faizler ise yatırımların önünde başlı başına bir engel ve özel sektörün kredi piyasasından dışlanması demek. Kaynak ihtiyacı artan devletin başvurduğu ikinci yöntem ise vergileri doğrudan veya dolaylı biçimde artırmak oluyor. -Türkiye'de istihdam üzerindeki vergi yükleri yüksek. -Son bir yıldır artış yapılmamasına karşılık enerji fiyatları geçmişten gelen eğilimle dünya ortalamasının üstünde. -Heberleşmenin üzerindeki yükler de dünya ortalamasından fazla. -Bankaların yaptığı aracılık maliyeti vergilerden dolayı yüksek. -Devlet gelirlerinden vazgeçemediği gibi, yeni harcamaları ortaya çıktığında, bunu kamusal malların fiyatına zam yaparak karşılıyor. Çünkü makro hedeflerin tutması için yüzde 6.5'lik faiz dışı fazlanın sağlanması gerekiyor. *Sonra vergi yükü- Hafta başında burada yayımlamıştık. Son 16 yılda sanayi beş büyük kriz yaşadı. Yani her üç yıla bir kriz düşüyor. Reel kesim önce bu krizlere maruz kaldı, sonra da giderek artan vergilere. Bitişikteki tablo, Türkiye'de yıllar itibariyle vergi yükünün nasıl arttığını ortaya koyuyor. 1990'da yüzde 14.2 olan bütçe gelirlerinin GSMH'ya oranı, 2003'te yüzde 28.5'e çıktı. Buna rağmen bütçe açığı yüzde 2.9'dan yüzde 11.4'e tırmandı. Çünkü faiz ödemeleri giderek büyüdü. Fakat sorun sadece faiz ödemeleri değil. Faiz dışındaki bütçe harcamaları da yıllar itibariyle hızla büyüdü. 1990'da GSMH'nın yüzde 13.6'sı olan faiz dışı bütçe harcamaları 2003'te yüzde 23.4 düzeyine yükseldi. *Türkiye'nin çelişkisi- Devasa bütçe açıkları bir ölçüde kontrol altına alınmış, ancak hala yüzde 10'lar düzeyinde ve yüksek. Bunun, makul düzey olan yüzde 3'e çekilebilmesi, bütçe gelirlerinin azaltılmadan giderlerinin düşürülmesine bağlı. Devlet vergi gelirlerinden kısa vadede vazgeçemeyeceğine göre, yatırım ortamı da en azından bu yönüyle iyileşemeyecek demektir. Yatırım ortamını iyileştirmek için, vergi oranları indirilse bu kez faiz dışı fazla hedefi tutturulamayacak, borçların çevrilmesi kolaylaştırılamayacak ve program sürdürülemeyecek. Yani tam anlamıyla bir çıkmaza geldik. Devlet bütçesinin iyileşmesinin de yatırım ortamının düzeltilmesinin de zamana ihtiyacı var. Ancak bu arada kararlı uygulama gerekir. Çünkü, yatırım ortamının iyileştirilmesi öncelikle devlet bütçesinin düzeltilmesinden geçiyor. *Sonuç- "İki tavşanın ardından koşan hiç birini yakalayamaz" İngiliz Atasözü
|