|
|
|
|
|
Eskiden Hatun benim karımdı
|
|
Cem Çarpışan, ilköğretim okulu dördüncü sınıf öğrencisi. İlk yaşamında Hatun Döndü'nün eşi olduğunu söylüyor: "Savaş Abi, ben bir trafik kazası geçirdim... Adım Avni Döndü'ydü... 40 yaşlarındaydım. Karımın ismi Hatun... Üç çocuğum var ve müteahhit olduğumu hatırlıyorum".
Bir süre önce Adana'ya gidip, özellikle Nusayri Cemaati mensubu yurttaşlarımız tarafından inanılan yeniden bedenlenme konusunda araştırmalar ve söyleşiler yaptım. Yeniden bedenlenmeye yani reenkarnasyona inanan çok kişiyle görüştüm. Bölgede hemen herkes daha önceki hayatlarında kim olduğundan, bunun işaretlerinin nasıl ortaya çıktığından söz ediyor. Bunlardan ilgi çekici iki örnek vermek isterim size. Önce ufak bir çocuğun ve yakınlarının öyküsüyle başlayalım.
CEM'İN DERDİ GÜCÜ!.. Cem Çarpışan, Adana Sakıp Sabancı İlköğretim Okulu 4-C sınıfı öğrencisi. İlk yaşamında Hatun Döndü'nün eşi olduğunu söylüyor. Ve sözlerine şunları ekliyor: "Savaş Abi, ben bir trafik kazası geçirdim. Üç arkadaşımla beraber inşaat yapmaya gidiyordum. Arabayı ben kullanıyordum ama bir trenle çarpıştık. Bu kaza sonucu bacağım koptu ve ben öldüm. Kaza olduğunda 40-42 yaşları arasındaydım. Adım Avni Döndü'ydü. Karımın isminin Hatun olduğunu, üç çocuğum olduğunu ve müteahhit olduğumu hatırlıyorum." Daha sonra Cem'in annesi Güldüz Çarpışan karışıyor lafa. Diyor ki; "Savaş Abi benim çocuğum bebekken çok ağlayan bir çocuktu. Onu susturmak neredeyse imkansızdı. Bir gün kapı çalındı ve uzak bir semtten orta yaşlı bir hanımla yakınları geldi. Adı Hatun olan o hanımefendi dedi ki, 'Ben rüyamda ölen kocamı gördüm. O yeniden ve sizin oğlunuz olarak doğmuş. Adresi de tarif etti ve geldim. Biz bu tür şeylere inançlı insanlarız. Onları buyur ettik, çok iyi ağırladık. İşin garibi o hep ağlayan çocuk, Hatun Hanım'ı görür görmez sustu. Gülücükler yaptı.
KAYINVALİDEM KIZINCA Zaten bir süre sonra konuşmayı sökünce ilk söyledikleri Hatun Hanım'ın ve çocuklarının adıydı. Ayrıca ufacık çocuğun tarifi üzerine biz gidip Hatun Hanım'ların evini buluverdik. Mahalledekiler de olayı duyunca Avni Bey'i görmüş gibi gelip selamlaşıp, yanaklarından öptüler oğlumu. Hatta ona Avni, Avni Abi diye seslenenler bile oldu. Daha sonraları epey bir gidip gelme oldu iki aile arasında. Ama bir gün kayınvalidem 'Çocuğu onlara çok götürüp getirme. Maneviyatı bozuluyor' dedi. O günden sonra da çok görüşmediler zaten."
YOLA ÇIKTIK VE!.. "Acaba birlikte Hatun Hanım'lara gidebilir miyiz?" diye soruyorum. Kabul ediyorlar ve yola çıkıyoruz. Yani bir anlamda; Cem'in 'eski evi ve eski ailesini' görmeye gidiyoruz. Az sonra o malum mahalleye vardığımızda evin boş olduğunu görüyoruz. Ama hayretler içinde görüyorum ki, yanımıza kim gelse Cem'i tanıyor ve ona gerçekten de Avni Bey muamelesi yapılıyor. Aradığımız aile 3 km ötedeki portakal bahçesindeymiş. Oraya doğru yola çıkıyor ve buluyoruz Hatun Hanım'la büyük oğlunu. Kadın toprak rengi ellerin üzerindeki tarla çamuru ve tozunu silkeleyip, sarılıp sarılıp öpüyor küçük Cem'i. Oğlu ise son derece saygılı, ölçülü davranıyor 'babasının' yanında. Az önce anlatılanların aynısını bir de Hatun Hanım'ın ağzından dinleyince. Hele onların birbirine olan davranışlarını gözleyince aynen sizin şimdi geldiğiniz hale geliyorum. Şaşkın, ikircikli, inanmak istemese de içinden defalarca "Vay canına yav! Nasıl oluyor da oluyor?" durumlarındayım yani.
|
|
|
|
|
|
|
|
|