| |
|
|
Mal beyanı ayıbı
Zaman zaman "mahallenin delisi" durumuna düştüğümü kabul ediyorum. Demek ki gerekiyor, deyip geçiyorum. Şimdiki yazım da böyle bir yazı olacak, kusura bakılmasın... Mutad olduğu üzere, yine adaylardan mal beyanı istiyoruz. Açıklayanlar açıklıyorsa, yasal zorunluluk yok demektir. Kamu yöneticilerinin yolsuzluklarına ve haksız kazançlara o kadar alışmışız ki, "mal beyanı" nı bir önlem gibi görüyoruz. Halbuki, bir yöneticinin mal beyanı yapmış olması, "yolsuzluk yapmayacağına" ne delil teşkil eder, ne de karine oluşturur. Kafasına koymuş olan, yapacağını yine yapar, kılıfını da uydurur. O yüzden bu iş bana birinci etapta, "kandırmaca" veya körebe oyunu gibi geliyor. İkinci etapta da, rahatsızlık verici, ayıp geliyor. Adamın, 500 dönüm arsa veya arazisi, 10 kilo altını, bilmem kaç dairesi, eşinin de inci kolyesi ile zümrüt yüzüğü varmış... Bana ne!.. Ne hakları var, benim yaşantımı, felsefemi, hayat anlayışımı, ailemin sinir sistemini bozmaya!.. Servet veya zenginlik, (tıpkı yoksulluk veya yoksunluk gibi) esasta "kişiye özel" değil midir? Bir kimsenin, başkalarının "ne renk" iç çamaşırı giydiğini merak etmeye ve öğrenmeye nasıl hakkı yoksa, servetini öğrenmeye de hakkı olmamalıdır. Mal beyanı, herkes için "ayıp" ve rencide edici. Eşinin işleriyle hiç ilgisi olmayan bir kadının, şahsi inci kolyesinin veya zümrüt yüzüğünün konuşulması, "incitici"dir. Ayıptır. Örf ve ananelerimize göre, serveti ve zenginliği "ihsas" etmek bile görgüsüzlük değil mi? Merak etmek de öyle... Türkiye'de tek başıma kalsam bile ben böyle düşünüyorum. Aksini düşünün: Yalnızca seçileceklerden değil, Türkiye'nin bütün yüksek bürokratları, hakim ve savcıları, banka sahip ve yöneticileri, holding sahip ve yöneticilerinden mal beyanı isteseydik, ve her yıl artışlarını izleseydik, ne olurdu? Toplumsal ahlaksızlığı ve hırsızlığı, zımnen kabul etmekten hiç mi utanç duymazdık? Unutmayın ki, bir yolsuzluk, "paylaşılmadıkça" gerçekleşemez!
|