| |
|
|
İyi niyetin ispatı!
Yolsuzluktan ve yozlaşmadan bunalan Türkiye, temizlenmiş bir "süreç" bekliyor. Hükümet de, birbiri ardına yasal düzenlemeler yapıyor. Yeni Türk Ceza Kanunu tasarısı bunlardan biri. Alt komisyon, yasanın "iflas" ile ilgili hükümlerine önemli bir değişiklik koydu. Hayatını ticaret yaparak kazanan insanları yakından ilgilendirecek bir değişiklik bu... Eski yasada olmayan bir madde eklendi tasarıya. Bu madde, "taksirli iflas"tan söz ediyor. Şöyle: "Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflasa sebebiyet veren kişi, iflasına karar verilmiş olması halinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak." Bu maddeyi, "hileli iflas" ile karıştırmayın. Yeni tasarı, "hileyi iflas" suçunu ayrı biçimde düzenliyor zaten... Ben daha çok, "taksirli iflas"ın nasıl belirlenebileceğini merak ettim. Adam iflas etmiş. Önce "hileli iflas" var mı yok mu, ona bakılacak. Yani mal varlığını eksiltecek hileli tasarruflar, alacaklıların alacaklarının taminatı mahiyetindeki malların kaçırılması, defter, kayıt veya belgelerin gizlenmesi veya yokedilmesi vesaire... Bunlar yoksa ama vatandaş da iflas etmişse, mesela kendisinden kaynaklanmayan sebeplerle iflas etmişse, hadisenin "taksirli iflas" olup olmadığı nasıl belirlenecek? Bu maddenin işleyişi "kişi hak ve özgürlükleri" ile pek bağdaşmayacak gibi görünüyor. İhtimal ki, iflas eden kişiden, "kötü niyet" sahibi olmadığının ispatı istenebilecektir. Bu da, kişiden "iyi niyet"inin ispatını beklemektir. Oysa "hukuk"ta iyi niyetin ispatı, suç isnat edilen kişiden beklenemez. Bir insan, aptallığından, tecrübesizliğinden, aldatıldığından, hastalığından veya başka birçok "nesnel" sebeple iflasa sürüklenebilir. Bir tek kişi bile "aptallığı" sebeyle iflas edip de, içeri atılırsa, bu hukukun iflası anlamına gelmez mi? Bir başka açıdan bu madde, "aptallar, dikkatsizler ve özensizler ticaret yapamaz" anlamına gelmiyor mu? Bir başka soru: Şu hayatta "dürüstçe iflas etmek" mümkün değil midir?
|