| |
Medya pazarının hamaset işportacıları
İnsanların kendilerini "zeki hissetme hürriyeti" olduğuna göre, üçüncü şahısları, "beni anlamıyorlar" diye suçlamanın anlamı yok. İlle de benim fikrimi kabul edeceksiniz diye çırpınmanın da tabii... Analitik düşünmenin gelenek haline gelemediği toplumlarda, "hamaset"in her zaman müşterisi vardır. Basındaki bazı unsurların, batık bankacıların üzerinde alabildiğine tepinmesinin altında bu "kültürel zemin" yatıyor. Hamaset işportacılığı yapıyor, En Kahraman Rıdvan'ı oynuyorlar fakat size bir sır vereyim, sattıkları mal "inandırıcı", kendileri de "samimi" değiller. Herkesi "hırsızlık" ve "şerefsizlikle" suçlamayı "yazarlık" zannedenlerin haysiyet cellatlığı deşifre oldu artık. Onlara sadece, pazara "hamaset" satın almak için çıkanlar kulak veriyor. Türkiye'nin yaşadığı finans depremine "hırsız-polis" denkleminden bakanlar, bu çarşının basit işportacılarıdır. Bugün don satarlar, yarın sutyen... 1890'larda gazete çıkartıp, "Abdülhamit Han Hazretleri, dünyanın sığınağı İstanbul'un ebedi ve ezeli hükümranıdır, herşeyi yalnızca o bilir" diye yazanlar, çoktan unutulup gittiler. Bugün Türkiye, yolsuzluk ve ahlaksızlıkları ortadan kaldıracak yöntemleri tartışıp, gerekli önlemler tespit etmek ve uygulanmasını istemek "gündemiyle" karşı karşıya. Gündem bu! Aksi halde, ömür boyu yolsuzluk kovalayıp, kuşaklar boyu da "işportacıları" dinlemek zorunda kalacağız. Mesele, "Onu bırak, öbürünü yakala" veya "siz bizden, daha pissiniz" meselesi değil, sistem meselesi... Türkiye, 3 Kasım'da, yolsuzluk, imtiyazcılık, kayırma, nepotizm, ihale ve iş takipçiliği bakımından "vicdanlarda hüküm giymiş" politik aktörleri sahneden indirdi. Fakat bu yapının, medyadaki figüranları henüz işlerine devam ediyorlar. Ve varolabilmek için yeni "yaşam ilişkileri" kovalıyorlar. Fakat dikkat ederseniz, ortada, "yolsuzluk bataklığı ve sistematiği" ile ilgili bir tartışma yok. Sistemlerini demokratikleştirmiş ve şeffaflaştırmış ülkeler, yarattıkları katma değeri, toplumun refahı ve huzuru için harcarken, "kapalı toplumlar"ın kirlilik içinde bocalamaya devam ettiği küresel gerçeğine rağmen... Türkiye'deki yüzeysellik, hamaset işportacılığı, kişisel ihtiras ve çekilmeşer işte bu "kapalılığı" körüklüyor. Gürültülü münakaşalar, ne içerik ne de teknik olarak "açıklığa" hizmet ediyor. Sadece, münakaşa edenleri biraz daha "medyadikleştirmeye" hizmet ediyor. Yaygın fukaralık, işssizlik ve eşitsizlik, "gelir dağılımındaki adaletsizlik" ve fırsat eşitsizliği, en büyük "gizli toplumsal hortum" değil mi? Küreselleşme SOS veriyor. Neoliberailizm, gelir dağılımındaki dengesizliği ve fırsat eşitsizliğini körüklüyor. Hukukun regülasyon noksanlığı, global sermayenin ve işbirlikçilerinin hoyratlığını körüklüyor. İktidarlar, politikasızlık içinde kıvranıyor. Tarım sektörü ihmal altında, borç bütçeleri çaresizlik üretiyor, cılız finans yapısı yolsuzluklara davetiye çıkartıyor. Arayış içindeki "muhafazakar demokrasi" ile haritasını kaybetmiş "sosyal demokrasi" arasında sarkaç gibi gidip geliyoruz. Kaşanelerede otururken, kişisel ihtirasları ve çıkarları için hamaset "işportacılığı" yapanların yürüttüğü "manevi hortumlamanın" vebali kime yazılacak?
|