| |
Riyakar gazetecilik
Gün geçmez ki, herhangi bir gazete köşesinde "gazeteci tarifi" yapılmasın. Bu yüzden gazeteci tarifi, musakka tariflerini solladı. Gazeteciliğin en fiyakalı tarifi şöyle: Kalemini hiçbir baskı altında satmayan, satması istendiğinde kırmayı tercih eden, fikri hür vicdanı hür fikir işçisi... Çok yakışıklı bir tarif ama eksik... Hem eksik, hem de ikiyüzlü... İkiyüzlü çünkü, gazetecilerin zor zamanlarda "kıvırtmasına" da olanak sağlayan kaypak bir tarif. Gazeteci, bir "gazete"de çalışır. Bir gazeteciden söz edilebilmesi için önce bir gazete gerekir. Mesele bununla da bitmez. Bir gazetenin olması için bir de "gazete sahibi" bulunmalıdır. Gazeteyi "ecinniler" yayınlayamaz. Bununla da bitmez, bir gazetenin varlığını sürdürebilmesi için bir "okuyucu kitlesi" tedarik edilmesi gerekir. Okuyucu kitlesi, gazete çıkarmaya niyetli bir gazete sahibi ve nihayet bir gazete olmadan, gazeteci "var" olamaz. Pek naif kimi meslektaşlarımız, "kendilerinde", kerametleri kendinden menkul bir "güç" vehmetmeyi pek sevdikleri için, "gazeteci" tarifini yaparken bunu gazeteden bağımsız bir "güç" gibi sunarlar. Halbuki, gazete olmazsa o güç "sıfır"dır. "Gazeteci kalemini tabii ki satmaz ama emeğini, beynini ve yeteneklerini bir bordro karşılığında kiraya vermek zorundadır" derseniz abuk cevap hazırdır: O başka, o başka!.. Bizimkilerin birisine sinirlendiğinde, "kiralık yazar" yaftasını yapıştırması da, aslında ironiktir. Kiralık ev, kiralık otomobil vesaire şerefsiz midir? Bir şeyin kiralık olması alçaklık mıdır? Gazeteciyi, gazeteden soyutlayarak yapılan tarif, "megalomanik" hastalıklı bir tariftir. Bir gazete olmazsa, gazeteci anlam kazanamaz. Gazeteciler olmazsa da, tabii ki gazete yapılamaz. Gazete ile gazeteci bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Gazete, gazetecinin yaşam ve varoluş alanıdır. Bu sebeplerle, gazeteciyi şöyle tarif etmek daha doğru olur: Kalemini ve emeğini, bir gazetede, toplumsal çıkarlar doğrultusunda, insanlık haysiyet ve onuruna uygun biçimde kullanan fikir emekçisine gazeteci denir. Bu açıdan bakıldığında; bir gazetecinin, zaman zaman başgösteren muhtelif saldırılara karşı (bu saldırılar rakiplerden gelebilir, siyasi iktidarlardan gelebilir, heryerden gelebilir) gazetesini savunması gerçekliğe uygun onurlu bir davranıştır. Bunun tam tersi olarak, çeşitli sardırılara karşı gazetesini savunmayan gazeteci, "riyakar ve kaypak bir tutum" içindedir. Susma hakkı, diye bir orta yol yoktur böyle süreçlerde... Ya savunursun, ya istifanı basıp gidersin! "Susmak", saldırgana güç ve nefes verir. Çalıştığın gazeteye yönelik saldırılara suskun kalırsan, kendi yaşam alanına yönelen saldırıya seyirci kalmışsın demektir. Burada, denilebilir ki: Gazeteyi savunmak başka, patronun işlerini takip etmek ve savunmak başka şey değil mi? Evet, kesinlikle öyle... Bu "ikilem"de gazete esastır. Çünkü patronlar değişebilir, bırakabilir, terkedebilir veya yenik düşebilir. Gazeteci, patrona değil gazetesine bağlıdır. Yakın geçmişte, "haklı savaş" yürütenlerle, "dolap ve entrika çevirenler" arasındaki farkı görmezden gelmek, riyakarlığın daniskasıydı. İkiyüzlüler, "angaje olmakla", "savunmak" arasındaki farkı bilerek yok saydılar. Başlarına aynı saldırılar gelince anladılar ama artık çok geçti. (Pazar gününe, Bilinmeyen Yazar'ı bekleyin)
|