Ticaret siyasetin yerini aldı mı?
SEUL Pasifik, karmaşıklaşan küresel ilişkilerin "laboratuvarı" haline gelmiş durumda. ABD'deki herhangi bir mağazada yan yana duran ürünlerin etiketleri Pasifik'teki güç merkezlerinin birden çoğunun adını taşıyor. Transatlantik ticari ilişkilerin giderek yoğunlaşan biçimde Pasifik'in dolayımından geçmesi yerleşikleşiyor böylece... Transatlantik ticaretini biraz kazıyınca, altından bir şekilde Pasifik gerçeğinin de çıkması bir gerçeklik artık. Fakat tüm bunlara rağmen Pasifik'i bir "siyasi varlık" olarak kaydadeğer kılan şey, Pasifik'in bütünsel siyasi ve stratejik ilişkilerin adresi olması anlamına gelmiyor. Pasifik, hala sadece Atlantik'e bakarak, Atlantik'le mukayese edilerek elde edilecek sonuçlara göre bir görece siyasi varlık olarak ele alınabiliyor.
*** Çok uzun zamandır neo-liberal siyasetlerin etkisiyle, siyasetin, siyasi aklın ve siyasi tasavvurun eskisi kadar önemli olmadığı, siyasi ilişkilerin yerine ticari ilişkilerin yerleştiği iddiası, yaygın bir iddia olarak "ezbere" dillendiriliyor. Siyaseti kendi üzerinde yük gibi gören küresel sermayenin yedeğine koşulmuş bir siyaset algısıdır bu. Dünyanın geleceğinin siyasi değerlere göre değil, sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi arayışına yaslanmaktadır. Tek tek insanların, ardından insanlara bağlı mensubiyetlerin çok önemsenmediği, derinlerinde insanı değerli kılan tek şey olarak zenginliğin öne çıkarıldığı bir felsefenin politik dışavurumu, "siyasetin yerini ticaret almıştır" yargısıdır. Kuşkusuz, ticaret üzerinden siyaseti küçümseyen bu yargıya tepki göstermek adına, siyaset adına ticareti, insanın üretme yeteneğini ve zenginlik yaratma becerisini küçümsememek gerekir. İnsanın üretme yeteneği muhteşem bir ayrıcalıktır. Söz konusu ettiğimiz ise, insanın zenginlik üretme yeteneğini, siyasi değer üretme yeteneği üzerinde bir tahakküm mekanizması haline getirmeye çalışan tutumdur. İnsan değer üretemiyorsa, zenginlik üretmesinin insani bir amacı olamaz. Refah, ancak bunu çerçeveleyen değerlerin içinde anlamlıdır. Fransız Devrimi ile sembolleşen "özgürlük", "eşitlik" ve "kardeşlik" gibi değerler ve bunların siyasi yansıması olan demokrasi ve hukuk devleti gibi prensipler olmadan, başka üretimlerin insani amaç çizgisinde kalması sağlanamaz.
*** Bir ticari güç olarak tartışılmaz cazibe merkezi olan Pasifik'in, bir önceki yazımızda belirttiğimiz siyasi ve stratejik değerlerden yoksunluğu, "ticaretin siyasetin yerini almadığını", alamayacağını gösteriyor. İnsanın zenginlik üretimi, belli siyasi değerler zemini üzerinde yükselmiyorsa ve belli stratejik değerlerle temsil edilmiyorsa, sadece kısırdöngüye işaret eder. Devletten çok "market"e dönüşmüş ülkeler, karakterini kaybetmiş diller, siyasi değerden çok sermaye iskeleti ile tanımlanmış hükümet biçimleri, ne kadar büyük sermaye ve üretim potansiyeline işaret ederlerse etsinler, dünyanın geleceği için bir şey ifade etmezler...
|