Herkese, her eve 'yırtma ideolojisi'
Kapitalizm "teşebbüs, kar, yatırım, tekrar kar, büyüme" gibi motivasyonlarla ivme kazanıp kendini kutsadıktan sonra, asıl meşruiyetini "genel refah" adına restorasyonla sağlamıştı. "Birey"den yola çıkılarak ve sadece o hatta tamamen serbest ve genellikle acımasızca ilerlenerek yapılan yolculuğun geniş kitlelerde huzursuzluk, öfke, adalet duygusunun kaybı gibi yaralar açtığı görülmüş. Daha doğrusu; grevler, direnişler, isyanlar, muhalif düşünceler, devrimler ve devrim ihtimalleri karşısında, görmek zorunda kalınmıştı. Sosyal güvenlik, sosyal devlet, refah devleti, fırsat eşitliği, zorunlu-genel-parasız eğitim, temel ekonomik haklar vesaire gibi kavramlar ile uygulamalar, adalet duygusu tesis edilerek meşruiyetin tahkim edilmesine dönük tavizler, uzlaşmalar oldu. Sistem, çelişkilerin ve çatışmaların ardından varılan bu yeni dengede kendini yeniden üretebildi; "demokrasi" kavramının içi bu şekilde kısmen dolduruldu ve ancak o sayede "alternatif sistemler" karşısında güç kazanabildi.
*** Bu "zafer havası" kiminin başını döndürdü: İnsanların özgürlük aşkı, bireysel hakları, tutkuları ve özlemleri, hayalleri kerteriz alınarak; ayıklayan, eleyen, dışlayan ama fırsatlar da sunan bir sistemin "doğal, tabiata uygun" tek sistem olduğu varsayıldı. Bu "şımarıklık", piyasa rekabetinin hayatın her evresindeki rekabet olarak tescil edilmesini, beşikten mezara tüm hayatın "bireysel kapışma" olarak vaftiz edilmesini getirdi. Mecburiyetten verilen, ama sistemin de o sayede "adalet duygusu" yaratmasını sağlayan haklar, destekler, ufuklar tırtıklanmaya başlandı. Elbette bu, "sizin hayatınızdan çalıyoruz" diye sunulmadı; tam tersine, "size hayatı veriyoruz" diye pazarlandı. Kutsal sözcük "özgürlük"tü. Kutsal ufuk ise, "yırtma ideolojisi." ooo Kutsal sözcük, tabii ki herkes için önemliydi. Hepimiz için tartışılmaz bir şeydi; inançlarımız, inançlılığımız, kimliklerimiz, düşüncelerimiz, sözlerimiz için hava ve suydu. Bunlar "temel insan hakları" olarak evrensel bir güce ve itkiye kavuştu. Ancak, başka "insan hakları", beslenme, eğitim, çalışma, barınma, asgari de olsa insanca bir yaşam sürdürebilme gibileri, "özgür girişim ve tercihler"e emanet edildi. Bu, "kutsal ufuk"tu: Fırsatları kovala ve değerlendir, kafanı kullan, şansını yarat ya da hisset, kendini yetiştir, ötekileri ekarte et, aradan sıyrıl, kendini düşün, yırtma imkanları çeşitlidir, ara-bul, pes etme, yırtanlara bak. Bu, tüm yılgınlıklara rağmen, zamanımızın en etkili ideolojisidir. Kültürel kuşatmayla, medya bombardımanlarıyla, ne hikmetse hep yırtanların telkinleriyle, parlak örneklerle ve elbette, maalesef alternatif ufukların öldürülmüş olmasıyla, "çaresizliğin çaresi" olmuştur. Fırsat kovalamanın getirebildiği ahlaki, insani zaaflar, hukuksuzluğa teşnelik vesaire gibi "gayri meşru" yollar bir yana... Çocuklar, neredeyse doğumlarından itibaren, imkan sahiplerinin avantajlı girdiği, orta imkanlara sahip olanların fedakarca soyunduğu, imkansızların ise, henüz pes etmediyse, aradan sıyrılabilme umudunu sırtlandığı yarışların aktörü halindedir. İkinci ve genellikle üçüncü kategoriye büyük teselli, bu nafile yarış içinde bile "yırtma" ihtimallerinin, piyangoların varlığıdır: On binlerce ailenin oğlunu futbolcu yapabilmek için çırpınması, binlerce gencin "popstar" kuyruğuna girmesi ve "yırtan starlar"a tutkusu gibi. Özgür, rekabetçi ve umutlu! Kuyruk kuyruğa, ite kaka.
|