"Mutlu bir zihin karışıklığı"
"Sorun gelecekte değil, geçmişin hatalarını bir türlü uzaklaştıramamış olmamızda..." Bu söz, Nobel Barış Ödülü sahibi, İsrail İşçi Partisi lideri Şimon Peres'e ait. CHP lideri Deniz Baykal'ın davetlisi olarak Ankara'ya gelen Peres, 82 yaşına rağmen kürsüde oldukça dinamik. Zinde bir beyin ve akıcı konuşmasıyla herkesi büyülüyor. Baykal'ın onuruna verdiği yemekte yaptığı bir saat süren konuşmasında Peres, kelimenin tam anlamıyla beyinleri doyuruyor. Bütün salon bir saate yakın süre neredeyse nefes almadan kendisini dinliyor. Baykal, uzun bir aradan sonra böyle bir organizasyonu yapmış olmalarının mutluluğunu yaşıyor. Bu yöndeki girişimlerin ve davetlerin devam etmesi gerektiğini söyleyenlere, espri ile karışık şöyle diyor: "Söyleyin, kimi istiyorsanız onu getirelim..." CHP, on yılların ardından, belki de dış politikada kamuoyunun gözünden ırak kalmış olmanın verdiği imajı silmek için dün önemli bir açılım yapıyor.
Aynı noktaya gelinir mi?
Hükümetten de Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek de davetliler arasında yer alıyor. Peres gelmeden önce salon girişinde Çiçek ile sohbet ediyoruz. New York'ta devam eden Kıbrıs görüşmelerinde KKTC lideri Rauf Denktaş'ın önemli bir atak gerçekleştirdiğini belirtiyoruz. Çiçek, "bir ekip oyunu içinde hareket edildiğinde bunun kazanımlarının da çok yüksek" olduğuna dikkat çekiyor. Gelişmeleri yakından takip ettiklerini, 1 Mayıs'a kadar da bir çözüm bulunması için ellerinden gelen her türlü açılımı yapmaya hazır olduklarını bildiriyor. "Herkes şunu görmeli; 1 Mayıs'a kadar çözüm bulamazsak ondan sonrasında nelerin olacağına cevap verilebilmeli" diyor. Tam bu sırada yanımıza Baykal geliyor. Baykal da Kıbrıs sohbetine katılıyor. New York'ta Türk heyetinin önemli bir açılım yaptığını kendisi de kabul ediyor. Hemen ardından şu soruya yanıt arıyor: "Şimdi diyoruz ki; iki taraf otursun aralarında anlaşabildikleri konularda anlaşsınlar, anlaşamadıkları konuları bir kenara bıraksınlar, sonra garantör ülkeler Türkiye ve Yunanistan ile dörtlü görüşme yapılsın. Sonra üzerinde anlaşılamayan konular Annan'a teslim edilsin, o ne derse ondan sonra öyle olsun. İyi de, zaten iki taraf da birbirine zıt taraflarda olanlar değil mi? Türkiye ve Yunanistan devreye girince mi her şeyi çözecekler?" Çiçek yüzüne her zaman hakim olan müstehzi havasıyla Baykal'ı dinliyor, hiçbir şey söylemiyor. Baykal ise Çiçek'e gülümseyerek şu soruyu yöneltiyor: "26 Mart'a kadar bütün bunlar oldu bitti diyelim. Peki anlaşma sağlanamadı, o zaman ne olacak? Rumlar da AB de gelip görüşmeye katılsın önerisiyle gelirse ne olacak?" Gazeteci arkadaşlarımızdan biri, "O zaman biz de ABD de gelsin deriz" esprisini yapıyor. Çiçek ise gülerek "Annan o zamana kadar bir çözüm bulur" diyor. Baykal ise daha atak bir şekilde konuşmasını sürdürüyor: "İyi ya işte, ben de onu söylüyorum. Sonuçta yine dönüp dolaşıp aynı noktaya gelinmeyecek mi? Ha bugün, ha 26 Mart'ta... Yine dönüp dolaşıp Annan'a, 'al sen çöz, sen ne istersen o olacak' denilmeyecek mi? Yapılan sadece bir zaman kazanmanın ötesinde değil." Baykal bunları söylese de, "dilerim bir çözüm bulunur ve rahatlama sağlanır" diyerek de sözü Çiçek'e bırakıyor. Çiçek ise aynı soruyu sormanın ötesinde bir tek kelime etmiyor: "Çözüm bulunmaz ise 1 Mayıs'tan sonra ne olacağını bana anlatın..." Çiçek buna rağmen, 1 Mayıs'a çözüm bulunacağı inancını kayda geçiriyor. Herhangi bir şey söylemiyor, ancak bu konuda ellerinde güçlü kozlar bulunduğu yönünde izlenim veriyor. Peres'in gelmek üzere olduğunu belirten görevlilerin misafirleri salona daveti ile sohbet yarım kalıyor. Yemek öncesi kürsüye ilk Baykal çıkıyor, Peres'den övgü ile söz ettikten sonra, "Ortadoğu'da yeni bir başlangıcın" gerekli olduğunu belirtiyor. Kürsüye gelen Peres, Ürdün Kralı Hüseyin'in kendisine, "Ortadoğu'da neler oluyor?" diye sorduğunda verdiği karşılığı şöyle açıklıyor: "Mutlu bir zihin karışıklığı içindeyiz..." Salona girmeden önceki konuşmaları anımsıyoruz, aynı durumun Kıbrıs konusunda da Türkiye için geçerli olduğunu hissediyoruz.
|