Kontra düşünceler
Erdal Şafak, Hıncal Uluç, Mehmet Barlas, Umur Talu, Mehmet Tezkan, Emre Aköz, Savaş Ay, Mansur Forutan, Ali Kırca, hatta ekonomi müdürümüz Yavuz Semerci... Hürriyet'in ve Milliyet'in ve diğer gazetelerin de önemli yazarlarını bu listeye ekleyebiliriz.. Hatta genel yayın müdürleri Ergun Babahan, Ertuğrul Özkök ve Mehmet Yılmaz'ı da... Türkiye'nin en önemli kalemlerinin ortak bir tutkusu var.. O da futbol yazmak.. Özellikle kendi tuttukları takımla ilgili yorum ve saptamalarda bulunmak.. Sadece tahmin ama bu yazılarına gelen tepki ve övgülerin diğer konulardakilerden çok yoğun olduğunu düşünüyorum..
Sakın yanlış anlaşılmasın.. Futbolu, futbol yazarları yazsın gibi bir düşüncem yok.. İsteyen istediğini yazar, kararı kamuoyu verir.. Ama bu kadar önemli gazetecinin futbolu yazmasından cesaret alarak, bugün spor yazarı kimliğimi bir kenara bırakıp başka bir kulvarda yazmak istedim.. Bir anlamda siyasi yazarların futbola karşı geliştirdikleri ataklara, kontratakla yanıt vereyim istedim.. Hepsinden özür dilerim..
*** "Konuşacaksan susmaktan daha önemli şeyler söyleyeceksin" demiş atalarımız.. Bir aydır Kıbrıs'la ilgili çok önemli gelişmeler oluyor.. Tabii Türk halkı Popstar'ın kimin olacağıyla ilgilendiği için, Armağan'ın tercihlerine, Annan Planı'ndan daha fazla önem veriyor..
Kıbrıs'ın kaderini tayin edecek Annan Planı'yla ilgili Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın yorumlarını dinliyorum.. "Türkiye'nin en iyi şartlarla masadan kalkacağını söylüyorlar.." Ardından ana muhalefet lideri Sayın Baykal, "Bu planın kabulu Türkiye'nin yenilgiyi kabul etmesi anlamına gelir" diyor NTV Radyo'da.. Aynı radyo kanalında ertesi gün yapılan açık oturumda, "Annan Planı kabul edilirse Türkiye'nin kazancı Rum tarafından çok daha fazla olacacktır" yorumu ortaya çıkıyor..
Tartışmak herkesin hakkı.. Ama ülkenin geleceğini derinden etkileyecek bir konuda muhalefet lideriyle iktidar yüzde yüz ters düşüyor.. Biri haklıysa, diğeri haksız.. Tartışmalar sürüp gidiyor..
İktidar-muhalefet çatışmaları dünyanın her yerinde var.. Ama dünyanın hiçbir yerinde Türk halkı kadar olaylara duyarsız bir toplum yok.. Toplum böylesine başı toprağa gömülü yaşayınca, kader anlarında kişilerin kararlarına bırakıyorsunuz kendinizi.. Ama o kişilere muhalefet eden isimlerin inindırıcılıktan uzak kalması sizi daha da çaresiz kılıyor.. "Keşke" diyorsunuz, "Konuşacaklarına, sussalar.. Ya da konuştuklarında sonuç alsalar.."
*** Nerede yaşarsanız yaşayın, hangi ırktan, hangi dinden gelirseniz gelin.. Artık herşey ekonomik dengelerin üzerine kurulu.. Kimse kimseyle "Sen bana 100 yıl önce bunu yapmıştın" diye düşman değil.. Aksine yıllardır ikili ilişkilerin ilerlemesine engel olan sorunlar gideriliyor.. Yeni dostluklar kuruluyor..
Ama Türkiye'nin sorunu sadece bu değil.. Türk insanının kendisine sorması gereken bir soru var: Ekonomik açıdan büyük zorluklar yaşamak pahasına her açıdan bağımsız kalmak mı, yoksa refah içinde yaşayıp her şeyiyle bir süper gücün kanatları altında kalmak mı?
İşte bu açmaz içinde Türkiye.. Tablo bu.. Ve bu tablodan kurtulmak için Türk halkının çok ama çok çalışmasına ihtiyacımız var.. Çalışırsak, ama çok çalışırsak, ülkesini seven, ama gerçekten seven, düşünen ve düşündüğünü söylemekten korkmayan bir kuşak yetiştirirsek kurtuluruz çıkmaz sokaktan..
Yoksa, Beşiktaş'ın kırmızı kartları, Fenerbahçe'nin penaltıları, Bayhan'ın cinayetleri, Abidin'in saçlarıyla uğraşıp dururuz.. Ve birgün uyandığımızda görürüz ki ne sıfır atılacak paramız kalmış ne de umut beslediğimiz bir yarınımız..
|