Bankacılıkta yeni dönem
Mevduat üzerindeki güvencenin temmuzdan itibaren sınırlanmasıyla bankacılık olağanüstü hal koşullarından normale dönme yolunda önemli bir adım atacak. Mevduata tam güvence kriz koşullarında sistemi rahatlatmak için geçici olarak alınmış bir tedbirdi. Yararları da oldu, zararları da. Güvence sayesinde krizlere rağmen sistemden hızlı bir mevduat çekilişi yaşanmadı.
Öte yandan sınırsız güvence kalkanının arkasına sığınan bazı bankalar güçlerinin çok ötesinde riskler yüklendiler; gerçekçi olmayan fiyat ve reklamlarla sağlıksız büyüdüler. Tasarruf sahipleri "nasıl olsa devlet güvencesi var" diyerek bankaların sağlamlığı yerine teklif ettikleri faizlerin yüksekliğine baktılar. Eğer yıllar süren tam güvence olmasaydı Türkiye İmarbank olayını bu boyutta yaşamaz, İmar en fazla birkaç yüz trilyonluk mevduatı ile batan küçük ölçekli bir banka olarak kalırdı.
Temmuzdan sonra ne olur? Sınırsız güvencenin kalkmasıyla küçüklerden büyüklere, özellerden kamulara mevduat kayışı olur mu? Güvence sınırının 50 milyar lira olması geçiş aşamasında sistemi önemli ölçüde rahatlatacak. Çünkü mevduatların önemli bir bölümü 50 milyarın altındaki hesaplardan oluşuyor. Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, "Temmuzdan sonra mevduatın en çok yüzde 1-2'si el değiştirir" diyor. Bu da çok yüksek bir oran değil. Daha yüksek oranları telaffuz edenler de var ama hiçbiri çok büyük kayma beklemiyor.
Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş'in dediği gibi "Bu sektör krizde en büyük dayağı yedi. Bu kadar dayaktan sonra bugüne gelmiş olanlar güvene mazhardır." Üstelik krizden bu yana sektör ciddi bir yeniden yapılandırmadan geçti. Kriz öncesi bankaları tehdit eden bazı riskler hafifledi. Ekonomik konjonktür biraz daha düzeldi. Ancak yine de sorunlar bitmedi, bankacılık reformu henüz tamamlanmadı. Hassas davranılması gereken bir dönem başlıyor. Tasarrufçular Temmuzdan sonra bankanın verdiği faiz kadar mali gücüne ve hizmet kalitesine de bakacak. Belki de halk arasında bazı dönemlerde olduğu gibi "hangi banka iyidir" sorusu sorulmaya başlanacak.
Böyle bir ortamda hükümete, BDDK'ya, Bankalar Birliği'ne ve bankalara önemli görevler düşüyor. Sektör krizleri atlatmış olabilir ancak yapılacak bazı yanlışlar bankacılığı tekrar bunalıma sokabilir. Bankalar Birliği başkanı Ersin Özince, "Bankalar artık bu koşullarda zararına, körü körüne bir rekabete giremezler" diyor. Birkaç puanlık bir pazar payı kapmak kısa vadede bir banka için çok şey ifade edebilir ama bu, sistemin sağlığını tehlikeye atmak pahasına yapılıyorsa, fatura herkese yansır.
Artık bankaların reklam yaparken, faiz belirlerken daha sorumlu davranmaları gerekiyor. Enflasyondaki düşüşün karları azalttığı ancak maliyetlerin aynı hızda aşağı çekilemediği bir dönemde körlemesine bir rekabet sektöre zarar verir. Üstelik ortada kamu bankalarındaki mevduatın devlet güvencesinde olması gibi haksız ve kısa vadede giderilemeyecek bir durum var. Yani ortalık biraz bulansa özel bankalardan kamulara kayış yaşanabilir.
Özince, "Devlet güvencesi kadar sıcak bir şey var mı? Ama bankacılığımızın buna ihtiyacı olduğu kanaatinde değiliz" diyor. Haklı çıkması büyük ölçüde bankalara, makro ekonomik istikrarın sağlanmasına ve denetim otoritesinin görevini gereğince yapmasına bağlı. Bazı riskleri olsa da mevduat güvencesinin sınırlanması doğru yönde atılmış bir adımdır.
|