İyi haberler!
Başbakan Erdoğan'ın önceki gün grupta yaptığı konuşmanın satır aralarında gözlerden kaçan birkaç cümle vardı.. "Medya-Siyaset-Kitleler" ilişkisi üzerine kafa yoranların Başbakanın tesbitleri üzerinde durması gerekiyordu.. Özetle şöyle diyordu Başbakan: "AKP iktidarıyla Türkiye'de normalleşme süreci hızlandı.. Normalleşme başlayınca; hem gazeteler, hem de televizyonlar olumsuz haberler veremez oldular.. Haber bültenlerinde iyi haberler, toplumun yüzünü güldüren haberler çoğaldı.."
*** Başbakan Erdoğan'ın bu tesbiti gerçekten de ilginç ve tartışmayı hak eden bir yaklaşım içeriyordu.. Tartışmaya doğru yerden başlayabilmek için öncelikle Başbakanın tesbitinin, yani "televizyon haber bültenleriyle gazete sayfalarının -daha çok- iyi haberlere yer verdiği iddiası"nın gerçekliği üzerinde durulmalıydı.. Eğer bu tesbit ve bu iddia doğru olarak kabul edilirse... Birkaç şey söylenebilirdi: Ya işler gerçekten düzelmişti - da düzeliyordu-, o nedenle de medya "keskin bir muhalif" tavır ortaya koyma zeminini kaybetmişti.. Ya da medya; radikal ve sert bir muhalefetin kitleleri son "onyıllar" da yorduğunu fark etmiş, gerginlik politikalarının tiraj ve reyting kaybettirdiği sonucuna varmıştı.. Bir kez daha belirtmeliyiz ki; bütün bu tezler, elbette Başbakan Erdoğan" ın "iyi haber" iddiasını "veri" olarak kabul ederek tartışmaya açılabilirdi.. Ancak.. Tartışmayı açarken başka şeyler de vardı: Son "onyıllar"da Türkiye'yi ve dolayısıyla "medya iklimi" ni gereğinden fazla ısıtan "atmosfer" koşulları nelerdi? Üç temel iklim koşulundan rahatlıkla söz edilebilirdi: Güneydoğuda -düşük yoğunluklu- savaş.. İslamcı-laik çatışması (bu parantezin içinde zaman zaman su yüzüne çıkan Alevi-Sünni gerginliği..) Ve ekonomik krizin körüklediği sosyal ve siyasal gerilim.. Şimdi bu "atmosfer şartları" nın üçü de aynı şiddette sürdürmüyor hükmünü.. Bir.. Güneydoğuda terör ve savaş yok.. İki.. İslamcı-laik çatışmasının grafiği son otuz yılın en düşük düzeyinde.. Üç.. Toplum, ekonomik sıkıntılardan tümüyle kurtulmuş olmasa da, ekonomik krizin geride bırakıldığını görebiliyor; bu da, tepkiler yerine "mütevekkil beklentiler" i artırıyor.. Öyleyse... Geçmişin "flu siyahbeyaz" görüntüleriyle; bugünlerin "daha net dijital" görüntüleri kıyaslandığında... Bir dönem medyada etkili olduğu öne sürülen "gerginlik politikaları" nın tüm sorumlusunun sadece "medyanın kendisi" olduğunu söylemek mümkün olabilir mi? Ya da ülkenin ve dolayısıyla medyanın içine sürüklendiği gergin ve "anormal" ortamın sorumluluları arasında ilk sırayı "siyaset aktörleri" nin almadığını kim söyleyebilir? Medyanın yaşananların aynası olmaktan başka rolü olmadığını da!.. (Kabul etmek gerekir ki; medyanın aynası da hep "düz" bir ayna olmamıştır.. Özellikle "Güneydoğu ve İslamcı-laik" çatışmasını aktarırken; herkesin durduğu yere göre, topluma kimi zaman "bozuk ve çarpıtılmış" görüntüler yansıtılmıştır, tamam.. Lakin hiçbir zaman o görüntülerin ve o fotoğrafın "asıl" sebebi olmamıştır..) Dönelim başa.. Başbakan da geçmiş gerginliklerden "medya"yı suçlamıyor zaten.. Tersine, bugünkü "ılıman iklim" den kendi iktidarlarına kredi çıkarıyor.. (Lâkin, geçmiş gerginlikleri konuşurken; medyanın da, Başbakan'ın kendisi dahil tüm siyaset aktörlerinin de, kredileri kendi hanelerine yazmadan önce artılarıyla eksileriyle samimi bir muhasebe hesabı yapmaları gereği de ortada duruyor..) Bu yazı da iddiaların ve tezlerin hiçbirini "veri" olarak kabul etmiyor.. Ortada duruyor.. Ve başbakanın "tesbit"inden bir "analiz" çıkarmaya davet ediyor aklı erenleri.. Başbakanın; gazetelerin, televizyonların ve kitlelerin "iyi" haber ilişkisine dair tesbiti tartışılabilir elbette.. Lakin bu "yeni dönem"de toplumun en büyük ilgisinin "siyaset kavgaları"ndan çok daha fazla "popstar" yarışmalarına yönelik olduğu tartışılabilir mi?
|