Futbol hayatsa...
Bu satırların yazarının futbola olan tutkusunu bilmeyen var mıdır? Herhangi bir takımın taraftarlığından öte, futbolun kendi içindeki büyünün ve çekiciliğin ardından gitti yıllar yılı gönlüm..
Belki de tuttuğum takımdan daha çok "futbolun kendisi"ni sevdim. Futbolun gizemli dehlizlerinde hayata dair "sorulmamış sorular"ın "verilmemiş cevaplar"ını keşfettim.. Futbol adına ak kağıda döktüğüm satırlardan "Futbol hayattır!" adlı koca bir kitap çıktı..
Lakin... Bir süredir içimden gelmiyor futbol yazmak. Yazmak da değil, gidip statlara futbol seyredesim de gelmiyor artık.. Televizyonda hiç bitmeyen futbol tartışmalarından fena halde sıkıldım.. O an basıyorum uzaktan kumandanın düğmesine. Dördüncü kanalda "Ahh bu şarkılar!" a demir atıp soluklanıyorum..
Nedenini de biliyorum: Hiç "renk" ayırmaksızın, bütün takımların taraftarlarının, teknik adamlarının, yönetenlerinin, yönetemeyenlerinin ve futbol "konuşan" herkesin futbolun rengarenk büyüsünü yok ettiğini ve güzelim renkleri her geçen gün "grileştirdiğini" görebiliyorum... İki satır eleştiri getirseniz; kınlarında bilenmiş "küffar bıçaklar"ın anında çekildiğini; insana dair bütün değerleri yangın yerine çevirmeye hazır ateşlerin sinsi sinsi yandığını fark ediyorsunuz.. (Sen de fark ettin değil mi, Sevgili Barlas!..)
Hafta sonunda, gencecik bir futbolcu yaşamını yitirdi... Binlerce seyirci gözyaşlarıyla ayakta alkışladı gideni.. Yüreğime saplandı kaldı o görüntüler "kör hançer" gibi.. Acıttı içimi.. Şuraya yazayım ki, belki dağılır o yoğun keder, bizdeki düşmanlıklar dağının eteklerine... Belki! Bir de, futbolun içinden "hoş bir seda" gibi gelip geçmiş bir "adam"ın, ama sahici bir "adam"ın, adam gibi bir adamın sözlerini yazayım, dedim futbol namına...
Bir dönem yaşanmış başarıların sadece "o"ndan kaynaklandığını söyleyenlere der ki: "Biz iyi bir ekip olduğumuz için maçları kazanıyorduk!" Ve der ki: "Hagi'yi büyük Hagi, Galatasaray yaptı!" Ve der ki hayatının en büyük golünün bir "94. dakika" penaltısı olduğunu söylerken: "Kaçırmam halinde statta akacak gözyaşlarının beni boğmasından korktum!" Ve der ki: "Galatasaray'da bu operasyonla büyük bir hata yapıldı.
Bülent gibi, Arif gibi, Hakan Ünsal gibi futbolcular hiçbir zaman dışarıda kalamazlar. Onlar büyük Galatasaray'ın tarihidir. Onlar Galatasaray için yaratılmıştır. Ben bir yabancıyım. Beş yıl oynadım ve gittim. Ama onlar Galatasaray'da büyüdüler. ONLARIN ANCAK KENDİLERİ İSTEDİKLERİ ZAMAN GALATASARAY'DAN AYRILMALARI GEREKİRDİ."
Ve der ki, kendisine jübile yapılmadığı için kırgın olup olmadığını soranlara: "Galatasaray'ın bana jübile yapması gerekli değildi... Önce orada 15 yıl oynayan futbolcular için jübile yapsınlar. Ben jübilemi Romanya'da yapmıştım. Bugün Galatasaray'a kırgınlığım varsa, o da Beşiktaş'tan 14 puan geride kalması yüzündendir." İşte böyle böyle der...
Sanır mısınız ki, Hagi, muhteşem çalımları, akıl almaz golleri için Hagi'dir.. Onları yapan ve atan çok.. Hagi, futbolun içindeki "hayat"ı keşfettiği ve o hayatın içindeki "insan" duruşunu bir an bile yitirmediği için Hagi'dir işte.. Lübnan'lı Halil Cibran gibi: "Yenilgi, yenilgim, başkaldırım ve de benim kendimle tanışmam/ Sayendedir ki hala ben / ayağı yere basan ve solmuş defneler peşinde koşmayan / genç olduğumun bilincindeyim; / Ve sende, yalnızlığımı buldum / Ve de herkesten uzak ve gururlu olmayı!
|