Rüşvet gücünün asıl adaletsizliği
Büyük avukatların, büyük gruplardan isimlerin, büyük davalarda, büyük yargı kararlarını etkilemek üzere "rüşvet organizasyonu" zanlıları oluşuna bakınca... Meseleyi sadece "ahlaki" açıdan yahut yargı gibi bir bağımsızlık, hakkaniyet, adalet kurumu söz konusu olduğunda, "tuzun da kokması" zaviyesinden mi görürsünüz? Bence eksik kalır!
*** Olayın "asıl adaletsizliğin uzantısı" boyutu yanında, hafif bile kalabilir. "Asıl adaletsizlik", kimi hakimin rüşvet alması değil, güç ilişkilerinin mutlak hakimiyetidir. "Güç ilişkileri"nin devrede olduğu, öncelikle dikkate alındığı her yer ve her anda... "Kaba rüşvet"ten "ince rüşvet" kadar... "Belgesi mi olur pezevenk"li amiyanesinden "Emriniz olur"lu naziğine kadar, "işleri gücün halletmesi" vardır. Statüdür, servettir, ilişkidir, bağımlılıklardır, korkulardır, zaaflardır, ihtiraslardır ve elbette "açık biçimde rüşvetleşmiş para" ile "maskeli biçimde rüşvetleşmiş para, makam ve muktedir gücü" dür. 70 milyonluk toplumda, milyon milyon çoğunlukların gündelik adalet ve hakkaniyet arayışlarında derin hayal kırıklıklarıyla boğuştuğu bir ortamda... Paranın, şirketin, medyanın, iktidarın, gücün, mevkiin; dağları, taşları eriterek kendisine sürekli yol ve imkan açabilmesinin adaletsizliğidir.
*** "Cebine para konan kamu görevlisi" ni, rüşvetin simgesi olarak kolaylıkla canlandırabiliriz gözümüzde. Lakin, kamusal görevde iken, yarın, öbürgün, bir gün; kariyeri, deneyimi, becerileri ve ilişkileri-ağırlıkları sayesinde özel sektörde, filanca firmada, üst makamlı, dolgun maaşlı pozisyon alanın sureti o kadar net değildir. Bu, insanların mesleki hayatının doğal bir evresi olarak "normal"dir elbette. Ancak aklımıza pek gelmez: Bırakın öyle bir gelecek, makam ve gelir hesabıyla açık kayırmayı, kendine rezervasyon yaptırmayı... Kamu görevini yürütürken, parlak ve bordro değeri yüksek bir "özgeçmiş" oluşturma amacıyla, "kamunun genel yararı"ndan çok, güçlü özel çıkarların, sınıfsal önceliklerin kıyısında dolananların pozisyonu ne kadar ahlakidir? Aldıkları kararlar, savundukları "doğrular", "milli çıkarlar" diye vurdukları damgalar, yasalar, alımlar, satımlar, ihaleler vesaire... Ne kadar bağımsızdır? Ceplerine açıkça "rüşvet" adı altında bir para girmemiş olsa bile... Beklenti, umut, vaatler, mutlak gördükleri müstakbel makamlar; kararlarını, ülkeye, topluma, kurallara ve işlere verdikleri biçimi, ideolojik-siyasi-bürokratikekonomik bakış açılarını ne kadar özgür kılabilir? Mesela.. Bir askeri darbe ortamında, sosyal hakları budayan yasalar çıkaran asker-sivil yetkililerin, daha sonra büyük grupların yönetim kurulu koltuklarında oturmaları... Bankacılık üstüne önemli kararlar almak zorunda olan kimi bürokratın, daha sonra banka-medya gruplarında üst yönetime gelmesi... Bu ilişkilerin, çoluk-çocuk kayırmalarına uzanabilmesi filan.
*** "Kaba rüşvet", güç-iktidar-makamkayırma- kıyak ilişkilerinin en çıplak, en ilkel biçimi olarak lanetlenir. Rüşvetin; "asıl adaletsizlik"in, tüm toplumu etkileyen kararların güçler ve güçlüler arası dostane ya da hasmane ilişkilerle belirlendiği "haksız oyun"un, "güç hukuku"nun bir ofsayt anından ibaret olduğunu düşünmeyiz bile. Rüşvet sadece ahlaka ilişkin bir arıza değil, güç ilişkilerinin, gayrimeşru da olsa, has evladıdır.
|