Her fırtınanın ilk kurbanı çalışanlar
Bir tarafta, medyasını "kullanan", siyasette "payanda" yapan patron ve yargı aşamasına gelmiş iddialarla şirketlerine, kaynaklarına el konmuş, ortakları aranan ya da yargılanan bir grup...
Diğer tarafta, yargıdaki iddialar ne kadar haklı, müdahaleler ne kadar zamanında (ya da geç kalınmış) olursa olsun, "siyasi rakibi"ne ve medyada "muhalif sesler"e "intikam operasyonu" gölgesi altında bir hükümet. Haklılıkların haksızlıklar içinde ezildiği ortamda, ücret alamayan, gazetesini çıkaramayan, ses duyurabilmek için "açlığa" sığınan gazeteciler. Her fırtınanın ilk safrası, her felaketin ilk kurbanı çalışanlar.
Star gazetesinde 2.5 yıl yazı yazdım. Normalde, bildiklerim ve önyargılarım yüzünden "hayatta" düşünmediğim bir gazetede, gazetecilik hayatım ölüme yatırıldığında. 2001'de Milliyet'ten "etikçi, inatçı, hain" denerek atıldığımda, şimdi kartel ittifakı neyse ki dağılanlardan Doğan Grubu, diğer medya gruplarını da yakından uzaktan kontrol ediyordu. Öyle ki, Cumhuriyet dahi, "Ücretsiz yazar mısın?" bile diyemedi.
Neyse. Birkaç ay sonra, Star'ın o günkü yönetmeni Fatih Çekirge "Bizde yazar mısın?" dediğinde şaşırdım. Orasının bana uymadığını düşündüğüm kadar, benim de oraya uymadığımdan, dik başlılığımla o tür bir "patron gazetesi"nde yazı ömrümün sürmeyeceğinden emindim. "İstediğini, düşündüğünü yaz. Bir kelimesine karışılmayacak" dedi. Gazeteye gitmeden, ortama dahil olmadan yazmayı kabul ettim. Seçimlere kadar, yani Ecevit hükümeti sırasında, son birkaç ay hariç, başta Doğan, sonra o zamanki Sabah ve istisnalar hariç tüm medya, iktidarla algülüm vergülüm rehinelik ilişkisindeyken, orası iktidara mesafeliydi..
Elbette oranın da "kendi" sansürleri, manipülasyonları olmuştur ama, "kendi" yazdıklarımda asla hissetmedim. RTÜK gibi "medya lanetlisi" konuyu da, "tank ihalesi" gibi "devlet lanetlisi" meseleyi de rahatça yazdım. Partiyle işin rengi değişti. Gazete "parti organı" oldu. O "parti" bana ters, yabancı çok şeyi temsil ediyordu.
Ama, genelin aksine, özel olarak bana yine müdahale olmadı. Belki o sırada bırakmalıydım ama şahsen hiç taciz edilmedim. Sonra, şirket meseleleri ilk patladığında, son yazılarda medya-ticaret-siyaset zincirini, dolayısıyla grup tavrını da eleştirerek bıraktım. "İktidarı eleştirme özgürlüğü" bile, grup-parti kavgasının gölgesinde kalıyordu. İki ay boşta kaldıktan sonra burada başladım.
*** Bunları biraz da, en "kullanılmaya müsait" ortamlarda dahi gazeteci bağımsızlığının çok imkansız olmadığını belirtmek için yazdım. İkincisi, belki Türkiye'ye, kendilerine, ama esas gazetelerden spor kulüplerine kadar çalışanlarına verdikleri zararın yanı sıra, orasının da "medyada farklı sesler" e kanal açabileceğini belirtmek için. Orada, Türkiye'deki medya-iktidar ve iş-geçim ortamının rehinelik ya da tehditleri altında kalsalar dahi, iyi gazetecilerin, iyi insanların olduğunu biliyorum.
O gazetenin okurları olan, çaresiz, itilmiş, pırıl pırıl insanlar biliyorum. Ortada ekonomik-mali suçlar, gazetecilik ahlakının ihlalleri varsa dahi, cezalar bile kesinleşmeden, asli sorumlu olmayan çalışanların, ücretlilerin, iktidar ve bürokrasi tarafından mahkum edilmesini kabul edemiyorum. O suç iddialarının hiçbirine, gazeteci susturmak, gazete-TV kapattırmak, ücretlileri parasız, ekmeksiz bırakmak gibi bir ceza karşılık düşmez ki! Belki fantezi ama, Sabah izin verirse, onlar kağıt ve imkan bulana kadar, her gün bir ikinci yazıyı, Star çalışanlarına teslim etmek üzere, yazmaya hazırım!
|