| |
Kimlik kötü mü?
Önce iki noktayı vurgulayalım. Bir: Bu köşede sık sayılabilecek aralıkla CHP'nin ele alınması, konu sıkıntısının sonucu değil. İki: CHP üstüne yazmak bize keyif vermiyor. Tam tersine, CHP'nin son dönemde hem insanı yadırgatacak kadar çok hata yapması, hem de kamuoyunda destek bulacak, alternatif olmasını sağlayacak bir dinamizmi yakalayamaması, yerel seçimlere 2.5 ayın kaldığı şu dönemde bizi gerçekten kaygılandırıyor. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç'un dünkü açıklamalarını duyunca, doğrusu kaygılarımız daha da arttı. AK Parti'nin dünya görüşü olarak benimsediği Muhafazakar Demokrasi kavramını geliştirme çabalarını Koç bakın nasıl yorumluyor: "Erdoğan bu kavramla dağılan merkez sağın oylarını toparlamaya çalışıyor." Buyurun, buradan yakın... Koç espri yapmıyorsa, sözlerinde ciddiyse kendisine hatırlatmakta fayda var: Kamuoyu araştırmalarına göre, 28 Mart seçimleri arefesinde AK Parti'nin oyu yüzde 51.5. Kendilerini merkez sağ diye tanımlayan partilerin oyları toplamı ise yüzde 9. Rakamın biraz olsun büyümesi için MHP'yi de bu gruba kattık. 3 Kasım 2002 seçimlerinden bu yana oy potansiyelini yüzde 50 artırmış bir partinin bu küsurata neden ihtiyacı olsun ki? İkinci hatırlatma: Merkez sağın oylarını toparlamaya çalışan, daha doğrusu o kitlenin oylarına talip olan parti CHP. Baykal, 3 Kasım seçimleri öncesi sağcılara "Bir defalığına parti etiketinizi bir yana bırakıp oylarınızı CHP'ye verin" çağrısı yapmadı mı? Yine Baykal önümüzdeki yerel seçimlerde merkez ve merkez sağdan isimleri aday göstermeye niyetlenmiyor mu? Alın size örnek: 40 yıllık sağcı, 10 yıllık ANAP'lı Hüseyin Aksu'yu Aydın'da CHP'nin belediye başkan adayı ilan etti.
CHP'nin çizgisi, çizgileri Koç ayrıca AK Parti'nin din eksenli parti olmadığını kanıtlama çabalarını ve kimlik arayışlarını da eleştiriyor. Kendisine sormak farz oldu: CHP, çok eskilere gitmiyoruz, Baykal'ın havai fişekler ve çiçek yağmuru eşliğinde kürsüye çıktığı ünlü 1998 kurultayından bu yana kimlik arayışı içinde değil mi? Baykal o kurultayda Clinton-Blair'in "Yeni Sol" çizgisindeki bir CHP'yi kamuoyuna sunmuş, "Bu çizgi sosyal demokrasiyi dünyada iktidara taşıyor" demişti. Aradan üç yıl geçmiş, Baykal, 1 Temmuz 2001 tarihindeki aktif siyasete dönüş kurultayında "Anadolu Solu"nu CHP'nin kimliği ilan etmiş, "Bu, CHP'nin yeni sosyal demokrasi yorumudur" diye vurgulamıştı. 2003 kurultayında ise bambaşka bir CHP karşımıza çıkmıştı: Muhaliflerinin iddiasına göre, 43 il ve ilçede yöneticilerin parti üyesi bile olmadığı, Baykal'ın "İnsan kendisi için değil, başkaları için demokrasi ister" dediği, ancak Parti Meclisi'ne muhaliflerin "sızmasını" önlemek için blok liste uyguladığı CHP... Bütün bu örnekleri, kınadığımız için değil, siyasal partilerin çizgilerini netleştirme çabalarını olağan, hatta gerekli bulduğumuzu, CHP'- nin arayışlarını da o çerçevede değerlendirdiğimizi vurgulamak için sıraladık. Bir partinin çizgisinin, ideolojinin netliği, ona göre politikalar üretmesi elbette önemli. Ancak bu çizgiye ve politikalarına halk desteği daha da önemli, hatta hayati. Rahmetli Turan Güneş'in "Daha 1946'da CHP'nin halkla bağlantısı kesilmişti"tespitinin hiç olmazsa önümüzdeki 28 Mart'ta doğru çıkmamasını diliyoruz. Zira, SABAH yazarı Ömer Çelik'in belirttiği gibi, "Sol siyaset olmadan demokrasinin sağlıklı işlemesi de, siyasetin ihtiyaç duyduğu diyalektik de mümkün değil..."
|