Boşluğa mı, boşluktan mı düştüler?
İki genç kızın uyuşmuş, büzülmüş, boşluğa düşmüş, orada kaybolmuş bedenlerinin etrafında hep birlikte "kötü yol"u bir kez daha keşfettik. Biri, ailesinin prensesiydi, iyi bir üniversiteye ulaşmış, oradan kaçırılmış, yurtdışında hava değişimiyle bile ödüllendirilmek istenmişti. Yetmemiş, bitmişti. Bir diğeri, işte onca genç kızın rüyası gibi lanse edilegelen güzellik yarışmalarının kraliçesiydi. Yetmemiş, tükenmişti. Keşfettik ki, kötü bir yol vardır, kötü arkadaşlar, kötü adamlar, kötü maddeler. Kötüye bulaşmamış bedenlerimiz derin bir nefes alır almaz, endişeye de kapıldı: Çocuklarımız vardı. Ahlakı, akılcılığı, korunmayı bir mal, bir mülk, bir nasihat gibi devrederek kurtarabilir, kurtulabilir miydik? O sıkışmış hayatlarda mutlaka bizimkilere benzemeyen bir terslik, bir yamukluk, bir eksiklik, bir sapkınlık bulmalıydık yine de. Bulup rahatlamalı, gerisini polise bırakmalıydık. Düşmeye, uyuşmaya, büzüşmeye hazır zayıf bir insan olmalıydı; bir de kandıran, alıştıran, bağımlı kılan kötüler. Aman çocuklarımıza, gençlerimize sahip çıkmalı... Aman kötülerle sıkı mücadele edilmeliydi.
*** Lakin, ciddi bir sorun vardı: Ferden, ailecek, milletçe, devletçe benimsediğimiz ne kadar "çağdaşlık" hedefi varsa... Refah, servet, şöhret, Batılaşma, piyasa, rekabet vesaire... Sanki, bu korku, bu tehlike, bu kötülük; o hedeflere çoktan ulaşmış, eh kişi başına geliri de epeyce yüksek, eh kişi başına polisiye tedbiri de epeyce etkin toplumların içinde daha mı yaygındı, daha mı musallattı, daha mı uyuşturucuydu ne! Al sana "paradoks"! Bireye yüklenen "iyi insan, iyi vatandaş olma" yükümlülükleriyle uyuşmayan bu "uyuşma" ve kendini azar azar, dozar dozar ve derken ebediyen boşluğa fırlatma hali gerçekten de "boşluğa düşme" miydi... Yoksa bizatihi "boşluktan düşme" miydi? Yani, durup dururken, sağlam kafa sağlam vücutken, öyle "zararlı bir alışkanlık"a ayağı ve kafası ve bedeni takılıp düşme miydi... Yoksa zaten boşlukta uçup dururken bir de böyle düşebilme ihtimali, zaten boşlukta kıvranıp dururken bir de böyle büzüşebilme riski miydi? Tıbben "geçici bir süre dindirme, unutturma, uyuşturma" maddeleri olarak acıyla kardeş kılınmış "bağımlılık yaratıcı maddeler"... Hangi bağımlılıkların, hangi boşlukların, hangi acıların, hangi sızıların, hangi uçma, aşma, kaçma ihtiyaç ve denemelerinin çemberinde... En varlıklı ve müreffehinden... en sefil, en itilmiş, en kenardakilere kadar ortak bir "bağımlı ya da potansiyel bağımlı platformu" bulabiliyordu? Sokağın kenarında büzüşmüş tinerci çocukla, onunla hiçbir ortak hayatı, zevki ve endişesi bulunmayan şırıngalı prensesleri, kraliçeleri, prensleri birleştiren neydi? "Acının ve öfkenin ötesi" ile "mutluluğun ve zevkin ötesi"ne geçme dürtüsünü, maddelerin maddi karşılığı ne olursa olsun, özünde ortak kılan neydi?
*** İçinde yaşadığımız ve ötesine geçerek daha fazlasını olmak istediğimiz, toplum, birey, ahlak, devlet, aile, okul, piyasa, iş, kültür, medya, şöhret, gençlik, insan, mutluluk modelleriyle ilgili fazla bir sorumuz-sorunumuz, biraz endişemiz- kaygımız hiç olmayacaksa... "Boşluk ve uyuşma" durumunun, ayık, uyanık, aklı başında, zinde sandığımız esas hallerimize de tekabül ettiğine dair küçücük bir kuşkumuz bulunmayacaksa... "Başkalarının ölmeye yatışı"na vahvahlanmakla yetinebiliriz. İki genç kızın bireysel dramı, trajedilerimizi maskeler, derin boşluklarımızı uyuşturur nasıl olsa!
|