Erdoğan'ın kimlik savaşımı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, partisinin siyasi kimliğini tanımladığı dünkü toplantıda söylediklerinin büyük bölümünün altına Türkiye'de geniş bir kitle imza koyar. Özellikle de siyasi hayata hakim olan partilerin geçmişte içine düştüğü durumu özetleyen bölümüne... Erdoğan, geçmişte partilerin siyaseti "radikalleştiren cemaat" veya "fikirsizleştiren şirket gibi" davrandıklarını belirterek, kendilerinin buna kesinlikle karşı olduğunu belirtti. Siyasetin fikir ekseninde yapılmasını temel almakla birlikte, kitlelere dönük merkez siyaseti üretmeyi hedeflediklerini söyledi. Erdoğan, uzun süredir batılıların da dile getirdiği "Türkiye'de iktidarda İslami bir parti var" söylemine kapıları kapattı. AKP'nin "merkez sağ parti" olduğunun altını birkaç kez çizme gereği duydu. Hükümetin bir yıllık icraatıyla, Erdoğan'ın söyleminin örtüşmeyen bir tarafının bulunduğunu söylemek zor. Hatta, Erdoğan'ın yakanında yer alan "birinci halka" diye nitelenebilecek bazı bakanları, danışmanları ve milletvekillerinin eylem ve söylemleri için de bu geçerli. Ancak, Erdoğan'ın çevresini oluşturan merkezin dışına çıkılıp AKP çevresine bakıldığında bunu söylemek zorlaşıyor. Örnek mi, çok; Bir süre önce Atatürk ve Meclis'teki tabur hakkındaki söylemleriyle ön plana çıkan ve AKP Disiplin Kurulu'na sevk edilen milletvekili Hüsrev Kutlu...
Kutlu örneği Veya, "tekke ve medreselerin yeniden açılmasını" hem de Meclis'te Dışişleri Komisyonu'nda hararetle savunan iki milletvekilinin sözleri... Bunlar bilinen ve Meclis kulisinde bir süre oturulup kısa bir süre sohbet edildiğinde karşılaşılması sıradan hale gelen durumlar... Erdoğan'ın dünkü konuşmasında vurguladığı gibi, acaba milletvekillerinin sözlerine, "hak ve özgürlük söylemi" olarak bakılabilir mi?. Soruya "İçimizde geçmiş alışkanlıklarından kurtulamamış, milli görüş gömleğini çıkarmakta zorlanan arkadaşlarımız olabilir. Asıl önemli olan icraattır" yanıtıyla karşılık verilebilir. Ancak, hükümet icraatlarının uygulayıcısı durumundaki AKP'nin yeni göreve getirdiği bürokratlara bakıldığında da durum farklı değil.
Bürokrasideki ayrışma Hatta, Erdoğan'ın dün açıkladığı parti kimliği ile uyuşmayan bir tablo ile karşılaşılıyor. Ankara bürokrasisinde, "bizden-onlardan" veya "bize ne kadar yaklaştı" oyunu oynanıyor. Daha önemlisi, AKP'nin göreve getirdiği bürokratlardan bazıları, aynı dönemde göreve gelmiş arkadaşları için zihnindeki turnusol kağıdı ile "bize ne kadar yakınlaştı" ölçümü yapıyor. Hem de "milli görüş" içinden gelip, Erdoğan ile birlikte bu gömleği çıkardığını söyleyen bakanları dahi çıldırtacak boyutta. Bu durum, Erdoğan'ın mesajlarının kamuoyu tarafından doğru algılanmasına engel teşkil ediyor. Buna bir de muhalefetsizlik eklendiğinde tablo daha vahim bir noktaya doğru yol alıyor. AKP'nin kamuoyunun zihninden silmeye çalıştığı "takiye mi yapıyorlar" kuşkunun tortusu daha da kalınlaşıyor. Her ne kadar 2,5 yıl gibi çok yakın bir geçmişe sahip olsa da Erdoğan'ın oturtmak istediği AKP kimliği de toplumda oturmuyor. Partinin milletvekilleri, kurucuları ve parti teşkilatı dışında sıradan vatandaş arasında "Ben AKP'liyim" diyebilen sayısı da bu nedenle bir türlü artmıyor. Erdoğan'ın karizması Sadece, "Recep Tayyip Erdoğan'a oy vereceğini" söylenenlere rastlanıyor. Erdoğan karizması, parti kimliğinin bir fersah önünde gidiyor. Bu böyle devam ettiği sürece, Erdoğan merkez parti olduklarını ne kadar söylerse söylesin AKP'nin kurumsallaşması güdük kalacak. Sonuçta kazananlar Erdoğan'ın dün karşı çıktığı "radikal cemaatlar" veya geçmişteki gibi bundan yararlanmak isteyen "fikir yoksunu siyasi şirketler" olacak. O zaman da kimsenin "niyet okuyucuları" diye yakınmaya hakkı kalmayacak.
|