Erdoğan'ın rakipsizliğine dair
Adalet ve Kalkınma Partisi, geçmişteki bazı parlak selefleri gibi, ikbal mıknatısı sayesinde siyasetin en kokuşmuş kadrolarını bile bünyesine çekmeye devam ederken Erdoğan halka umut veren lider olarak hala rakipsizliğini sürdürüyor. Bu da siyasetin kalitesi açısından ciddi bir sorun. Beşiktaş'ın rakipsizliği yüzünden ligin zirvesindeki yavanlık gibi.. Ayrıca Erdoğan sadece ciddi rakipten değil, etkin bir muhaliften de yoksun! Yüksek rakımlı tepenin az konuşup çok iş gören sakini, Ana Muhalefet boşluğunu doldurmak üzere soluk soluğa vuruşsa da başbakan, 1960'lardan bu yana hiçbir selefine nasip olmayan yassı dikenli bir zeminde at koşturuyor. Bu fukaralık, Erdoğan'a, insanoğlunun en büyük düşmanlarından biri olan "kolay zafer" in köreltici iklimini yalancı cennet, dolayısıyla tuzak kılabilir. Neden Erdoğan'ın doğru dürüst rakibi, hatta muhalifi bile yok? Bu sorunun en tuttuğum cevabı, yaşayış farkını esas alan yorumda.. Okur Salim Kasap'ın da özetlediği gibi işin sırrı burada: "Sebep, mahallenin delikanlılığından başbakanlığa uzanmasında.. O içimizden biri.. Komşuları, arkadaşları, tanıyanı, seveni, sevmeyeni var.. Zihnimi zorluyorum da mesela Sayın Ecevit'in, Baykal'ın, Bahçeli'nin... herhangi bir tanışları olduğunu hatırlayamıyorum.. Sanki parti binasında doğup büyüdüler; oradan da bizi yönetmeye talip oldular. Herhalde insanımız 'Yıllar yılı dışımızdan birileri bizi yönetip buncasorun biriktirdiyse, o zaman içimizden biri bunları çözebilir' dediği için Erdoğan'da ısrarlı.."
Niçin Erdoğan değil de Tayyip? Okurun bu değerlendirmesindeki en keskin teşhisi ayıklıyorum: "Ecevit, Baykal, Bahçeli, sanki parti binasında doğdular, büyüdüler, oradan bizi yönetmeye talip oldular.." Halk, kendisini yönetme işinin sadece, seçkinliklerine hükmedilen kişilerin harcı olduğunu sandı. Hiç de seçkin saymadığı ve kendisine çok benzer bulduğu sade bir Kasımpaşalı'nın İstanbul başarısına tanık olan köy, kasaba ve varoş insanı adeta mucizevi bir gerçek keşfetmişti: Aa, bizden biri de yönetici olabilir, üstelik başarı da elde edebilirmiş! Kitlelerin bu keşfinde bir başka sezgi daha vardı: Sade Anadolu insanı, İstanbul Belediye Başkanı olarak başarı elde eden Erdoğan'ın çevresinde de seçkin bir kadro görmüyordu.. Olur ya, önde halktan biri bulunur, geride beyin takımını oluşturan dar çevre, kerametleri kendilerinden menkul seçkin zevattan kurulur.. Hayır, halk burada öyle bir tablo görmüyordu. Böylece seçkin olmayan Erdoğan, seçkinler zümresince kuşatılmadan başarı elde etmiş halk çocuğu simgesi haline geliyordu.. Yaşlısı genciyle Anadolu, sanki yeğeninden bahseder gibi onu sadece Tayyip diye anmaya başlıyordu. Başbakanın bugün hala rakipsiz olmasının temelinde de aynı gerçek yatıyor.
Asıl sınava gelmedik Siyasetçinin ortaya koyduğu tasarıların, iktidarda iken yapıp yapamadıklarının üzerinden akılcı ve gerçekçi bir değerlendirmeyle değil de, tamamen duyguya ve sezgiye dayalı yargılarla oylarını belirleyen Anadolu insanı için değişen bir şey yok. Kitlelere göre Erdoğan ve takımı hala; seçkinlikle ve seçkincilikle ilgisiz, kendisi gibi insan ve insanlardan oluşuyor. Dev kent yöneticiliğinden başbakanlığa geliş sürecinde, yakın çevrenin önemli ölçüde değişip değişmediği veya yakın çevredeki halktan zevatın iç ve dış bağlantılarla seçkinci kabilenin güdümüne girip girmediği, mikrobik ırkçılık şartlanmaları içindeki unsurların anlık çıkar veya küresel dalalet marifetiyle milletin geleceğini karartıp karartmadığı, kitlelerin kısa zamanda sezgiyle keşfedebileceği gelişmeler değil. Kaldı ki bu konuda hayli dikkatle izlememe rağmen ben de Erdoğan'ın seçkinler ve güdümlülerince mutlak çembere alındığı yargısına -şüphelerim mahfuz- varmış değilim. Belli ki bu böyle bir zaman daha gidecek.. Anadolu insanı, bezdiren Beyaz Türk Cemaati mensupları ile güdümlülerinden oluşmuş seçkinci kabile üyesi veya kuklası saymadığı yeni bir reaya yıldızı keşfedene kadar Erdoğan'ın rakipsizliği sürecek.. Bu durumun kaçınılmaz kıldığı kolay zafer ikliminde kendini kaybetmemek her kişinin değil, zor kişinin işidir.
|