Defolayarak yönetmek
Moskova'daydık. Birkaç ay sonra hizmete girmesi planlanan Türk Ticaret Merkezi, TOBTİM'i gezdik. Rusya'da iş yapan Türk firmalarıyla bir araya geldik. Türk müteşebbislerinin her derdine koşan büyükelçi Kurtuluş Akdeniz ile sohbet ettik. 3 günlük gezi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun gazetecilerle yaptığı sohbet toplantısıyla tamamlandı. Amacım geziye yönelik izlenimleri aktarmaktı. Ama Hisarcıklıoğlu'nun Türk iş alemi ile siyasal yapı arasındaki ilişkiyi "defolayarak yönetmek" kavramıyla açıklaması beni etkiledi. Sohbet sırasında, TOBB Başkanı 2004 yılına ilişkin beklentilerini vurguluyordu. Yapısal reformlarda yol alınması gerektiğini anlatıyordu. Artık yatırım ikliminin iyileştirilmesi için detaylarına kadar inilen tasarıların yasallaşmamasını eleştiriyordu. Söz döndü, dolaştı, şirketlerin öz kaynaklarının enflasyon karşısında erimesini engelleyecek ve önceki gün yürürlüğe giren enflasyon muhasebesine geldi. Hisarcıklıoğlu, kayıtdışılığı körükleyen ve 30 yıldır kavgasını verdikleri mevcut vergilendirme tekniklerinin değişmesini devrim olarak nitelendirdi. Tüm hükümetlerin, bürokratların durumu bilmesine rağmen şimdiye kadar gerekli değişikliği yapmadıklarını söyledi. Ve ekledi: "Her girişimci defolandı. Mevcut vergilerini ödeyerek bir şirketin 4 yılda batacağını herkes söylüyor. Kayıtdışılık körüklendi." Başkan açık açık dile getirmese bile aslında Türk özel sektörünün defolu çalıştığını, sıkıntı yaşamamak için yasaların arkasından dolandığını itiraf etti. Hükümet ve bürokratların ise haksız rekabeti engellemek yerine açıkları olan şirketlere göz yumarak ülkeyi daha kolay yönettiğine işaret etti. Gerçekten böyle değil mi? Hangi anlı şanlı işadamını hükümetlere, bürokratlara yönelik eleştiri yaparken gördünüz. Hemen hepsi, kapalı kapılar ardından kulis yaparken, bağırma işini meslek örgütüne devrediyor. Alkışlanması gerektiği yerde ise onlar hep ön sıralarda görüyoruz. Siz veya ben patron olsam, şirket yönetsek, tavrımız değişir miydi? Hiç sanmıyorum. Bu ülkede hükümetleri hem kızdırıp, hem de ayakta kalmış patrona rastlamazsınız. Gazetecilere dert yananlar bile söze "Aman adımı yazmayın" diye başlar. Eleştiride kantarın topuzunu kaçıranlar, iktidarların veya bürokratların yıpranmasına yol açanlar ağır bedel öder. Çünkü "defoları vardır." Açığı olmayan firmalar bile korkar. Bilirler ki, Ankara, çalıştıkları sektörde rekabeti her an bozabilecek güce sahiptir! Oyunu bozan işadamı ihale yüzü göremez. Yakın çevresi bile kendisinden uzaklaşır. Vergi denetmenleri dünyaya geldiğine pişman eder. Bu yüzden, örneğin 236 bin dolar verip Porsche alırken, devlete 114 bin dolar vergi ödeyenler, kendileriyle dalga geçen devlet büyüklerine "Bizleri toplum düşmanı gibi göstermenizi ayıplıyoruz" diyemezler. Yolsuzlukları körükleyen haksız rekabeti kaldıran, fırsat eşitliğini sağlayan ve her işlemin şeffaf olarak gerçekleştiği ülkelerde insanlara ve müteşebbislere "gözünün üstünde kaşın var" denemiyor. Denemediği içinde de çapsız olmalarına rağmen hiç kimseye "yağcılık, bağlılık, kayıtsız şartsız teslimiyetçilik" kontenjanından iş verilmiyor. AKP, yatırım ortamını iyileştirirse sistemi de değiştirmiş olacak.
|