|
|
İçimizdeki diktatör...
KORKU sarar gittikçe dört bir yanı. İnsanların tüm samimiyetleri korkudan bir tül perdenin arkasından bakar olan bitene. Korku, hükümdarlığını ilan eder; tüm geçişleri kapatır. Terörün döktüğü siyah kan ile büyüyen bu korku dalgasına Türkiye'de kimse aldırış etmiyor. Korku kimsenin içine girip onu esir alarak tüm iletim tellerini koparmıyor. Toplumsal tepkiler geçici, hafızalar onarıcı oluyor. İnsanlar tüm hayatlarını olağan bir şekilde kafelerde, sinemalarda, sokaklarda sürdürüyor. Binalara, tapınaklara konan bombalar toplumsal yapının kilometre taşlarına işlemiyor. Terör olaylarına yabancı değil Türkiye, fakat kimse tahmin etmiyordu, doğuda kopan o kasırganın bir gün onların yaşayacağı şehre geleceğini. Türkiye, kurulan bu paranoyaklık tuzağından kendini bir çırpıda çekip kurtarıyor, yaralarını kolayca sarıyor. Hastalıklı zihinlerde yapılan tüm planlar suya düşüyor, korku hakimiyetini bu ülke insanının üzerinde kuramıyor. Çünkü Türkiye geçmişinde bu tür olaylardan daha beterleriyle karşılaşmış bir ülke. Bu açıdan Türkiye kanayan yaralara daha soğukkanlılıkla bakabiliyor. Saldırının azınlıklara karşı yapılmış olmasının bu olağan bakışla bir ilgisi olduğunu da düşünmek istemiyoruz. Tepkisizlik gittikçe toplumsal bir duyarsızlığa dönüşebilir mi? Bilindiği gibi hiçbir toplumsal örgüt bu saldırıları kınamak için fiili bir eylemde bulunmadı. Sessiz kalmak toplumsal öfkeleri, sevinçleri, acıları büyütür mü? ABD'nin Saddam'ı yakaladığı haberi tüm yazılı ve görsel basında en az Türkiye'ye yapılan saldırı haberleri kadar yer aldı. Kimileri devrik diktatörün bu haline acıdılar, kimileri ise Halepçe katliamını hatırlatarak azılı katilin yakalanmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiler. Herkes devrik diktatörün sonunu merak ediyor. Peki ya bizim içimizdeki diktatörler? Ne kadar anlamlı olur bilinmez, devrik bir diktatör hakkında yorumlar yapmak, hepimiz kendi hayatımızın diktatörünü yaşatırken içimizde... Kaç insan öldürdük bilir misiniz kendi anı mezarlıklarımızda? Tam bulmuşken kimleri kaybettik. Esas devrik diktatörler biziz. Kendi zincirlerimize, hayatlarımız hakkında yorumlar yapan kaç kişiye teslim olduk? Kaç aşkı toplu mezarlarına gömdük de kan oturmadı içimize? Kaç meydanda astık kendi hayallerimizi, kaç darağacı kurduk içimizde devrik diktatörlerimiz için? Düşündünüz mü hiç kaç şarkı, kaç marşla tüm iletim ağlarımızı kurduk diğerleriyle? İçimizdeki diktatörleri asmalı önce, diğerinin kararını bırakın başkaları versin. Özge ZENGİN (Hacettepe Üniversitesi öğrencisi) - ANKARA
|