|
|
Nerede Türkçe'nin ses bayrağı?
Ali Saydam, 14 Aralık 2003 Pazar günü SABAH gazetesinde "Neden 'SABAH' da 'Morning' değil..." başlıklı yazısında Doğan Grubu'nun yayımladığı 22 dergiden 16'sının, Sabah Grubu'nda da 26 dergiden 9'unun adının "Türkçe" olmadığını belirtiyor ve şu gerçekçi saptamada bulunuyordu: "El insaf! Sanırsınız ki Türkiye bir müstemleke ülkesi ve bu ülkedeki yabancı güçler kendileri için tenis kortları, eğlence ve alışveriş merkezleri, sinemalar falan yaptıkları gibi, kendileri için dergiler de çıkarıyorlar... Sonra da hayıflanıyoruz dergiler niye satmıyor diye." Gerçekten de el insaf...
*** Dergilerin adları böyledir de, peki söyleyebilir misiniz, dünyanın neresinde kitle iletişim araçlarının dili böylesine kötü ve kirlidir? Dil, düşüncenin aynası değil midir? Düşüncesi kötü ve kirli olan birinin, dilinin temiz olması mümkün müdür? Ancak 10 Kasım ya da ulusal bayramlarda hatırladığımız, ülkemizin değil, dünyanın da en büyük şairlerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca, "Türkçem, benim ses bayrağım" diyor. Nerede Türkçe'nin ses bayrağı? Hani, okullarda öğrendiğimiz, o üzerine titrediğimiz İstanbul Türkçe'sinin güzelliği? Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Refik Halit, Sait Faik, Orhan Veli, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir gibi sıralansa adları bu sütuna sığmayacak onca yazar ve şair bu ülkede yaşamadı mı? Nerede onların kullandığı "İstanbul Türkçesi" temizliği ve güzelliği? Hani nerede?
*** Doğrusu, pek fazla televizyon izlemiyorum, özellikle de dizileri... Ama ne zaman bir televizyon kanalını açsam, ekranda ya Karadeniz ya Güneydoğu ile ilgili bir dizi... Ve dizideki bütün oyuncular, birörnek, aynı şive ile konuşmaktalar. Tamam, bölgesel örnekleri anlıyorum. Mesela, geçen yaz gittiğim Antakya'da hemen herkes İstanbul Türkçesi ile konuşmaya çalışıyordu, Gaziantep'te ise "Antep" şivesiyle... Birbirlerine yakın ve birçok kültürü bünyelerinde barındırmalarına rağmen Antakyalılar "şive" ye önem vermez görünürken Gaziantepliler "şive"lerini korumayı kimliklerinin bir kanıtı olarak algılıyordu. Saygı duyarım. Fakat devletin memuru olarak mesela bir emniyet müdürü de o bölgenin yerlisi gibi neden aynı şive ile konuşmakta, anlamak mümkün mü? O emniyet müdürü mesela İzmir'den, Konya'dan oraya tayin edilmiş olamaz mı? Bu dizileri kaleme alanlar Karadeniz insanını yazan Zeyyat Selimoğlu'nu, Güneydoğu'yu edebiyata taşıyan Bekir Yıldız'ı hiç mi okumadılar?
*** Dil, bir kez kirlenmeye görsün. Salgın bir hastalık misali yazılı "basın"ı da, görsel "medya" yı da kasıp kavuruyor. Sevgili Ali Saydam'ın "Bir gün haftada 300 bin satan, örneğin bir Türk kadını dergisi görmeden ölürsem gözüm arkada gideceğim." temennisine ben de yürekten katılıyorum. Ama dili bunca kirlenmiş, kirletilmiş bir toplumda bu temenninin gerçekleşmesi ne kadar mümkün? Adımızı da bari Martin, Edward, John yapalım, olsun bitsin bu iş...
|