Sokaktan akan düşler
Parmaklarınızdan önce aklınız hareketleniyor ya... yazı için. Aklım evvela İstanbul'dan bir uçağa, Mersin'den bir tekneye binip Akdeniz'in dalgasına, esintisine karışarak, portakal ağaçlarının arasından süzülüp Kıbrıs'a iniyordu ki... Postadan bir zarf çıktı... Zarftan bir kitap... Kitaptan çocuklar çıktı. Çocuklar çıktılar, karşıma dikildiler, Diyarbakır'a götürdüler. "Yavru vatan"daki kader seçimine kilitlenmiş aklımı başımdan aldılar, elimden tuttular, "Anavatan yavruları"nı koklattılar. Mendil kokulu, pabuç kokulu, boya kokulu, sakız kokulu, çöp kokulu, yük kokulu, tatlı kokulu... Göç kokulu, yoksulluk kokulu, açlık kokulu, yetim kokulu, sokak kokulu... Hayal kokulu, hayalleri o ya, bilgisayar kokulu, kitap kokulu, okul kokulu, oyuncak kokulu, barış kokulu çocuklar. Titrek elleriyle yazı olmuşlar, acı olmuşlar, umut olmuşlar, Diyarbakır'da Sosyal Hizmet Uzmanı İrfan Polat'ın yüreğinde sosyal olmuşlar, ses olmuşlar, çığlık olmuşlar, masal olmuşlar, rüya olmuşlar, kitap olmuşlar.
***
Şu takdirlere şayan piyasa ekonomimizde... Şu anayasalara sığmaz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletimizde... Şu şanlı tarihimizde... Şu aydınlık geleceğimizde... Damarlardaki asil kanımızda... Şu milli birlik, beraberlik ve bütünlüğümüzde... Türk, övün, çalış, güvenimizde... Şu büyükleri saymaaak diye kuşak kuşak bağırışlarımızda... Gençliğe hitabelerimizde, egemenlik ve çocuk bayramlarımızda... Şu iyiliksever, hayırsever, yurtsever, her şeyi sever kalplerimizde... Sekiz yıllık öğretimlerimizde... Şu yarınlar bizimlerimizde... Korkma sönmezlerimizde, on yılda on savaştan çıkmış açık alınlarımızda... Marşlarımızda, dualarımızda, hayırlarımızda, dizilerimizde... Adam olacak çocuklarımızda... Çocuklar duymasınlarımızda... Sokaklarda çocuk olmuşlar, sokaklardan kitap olmuşlar.
***
Mutlaka okumuşsunuzdur, elinizdeki gazetede mutlaka okuyun; kısacık çocukcuk hüzünlerle, küçücük olgunluklarla, ellerinizden öperek, selam ederek, hıçkırarak, yutkunarak, kırıklıklarda yine de çok kırılmadan, "kendilerini" yazmışlar. Yazmamışlar ama... Ağalar, beyler, hanımlar... işte ülkemiz! Rahatsız ettiğimiz için özür dileriz ama... işte bir kısmımız, bir parçamız, bir yanımız, bir canımız! Hayır, tabii, elbet bu ülkede güzel şeyler de oluyor, iç açıcı şeyler de ama... işte iç acımız, işte yürek yaramız!
***
Henüz çocuksu hayallerini yitirmeden gerçeklere katlanan bu çocuklarla... Yok yok endişelenmeyin, çoğunlukla, büyüdükçe de katlanacak bu çocuklarla... Aynı ülkede kendimizi "tasada ve kıvançta bir" zannederek, öyle yuvarlanıp giderek hakikaten huzur bulur muyuz dersiniz? Belki, içinizden gelir, yüreğinizde onlara birer cevap yazarsınız. Kim bilir? Öyle içinizden bir ses geliverir işte.
|