Evrensel ahlâk ve evrensel hukuk, bir ülkede bütün yurttaşların yasa önünde eşit olmasını ve suç işleyen herkesin yargılanabilmesini şart koşar.
Ama evrensel ölçekteki bu kural, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde işlemez.
Çünkü bu ülkeyi yönetenler "yargılanma tehlikesi"ne karşı her türlü tedbiri almış ve yalnız kendilerinin değil gelecek kuşakların da yargı denetiminden kurtulması için yasalara her türlü maddeyi yerleştirmiş.
Bu yüzden Türkiye'de "Suç işleyen herkes yargılanır" diyemiyorsunuz.
Bazıları yargılanır, bazıları yargılanmaz!
Çünkü bir takım kişilerin yargı önüne çıkması yasalarla engellenmiştir.
Kimlerdir bunlar?
Milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, bürokratlar, askerler, polisler, belediye başkanları, bankacılar; listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.
Memurin Muhakematı Kanunu'ndan başlamak üzere birçok yasa, ülke yönetiminde katkısı olan herkesin yargıdan kurtarılması, yaptıklarının hesabını vermemesi ya da bir incelemeyle karşılaşmaması için hazırlanmıştır.
Değerli dostum Avukat Enver Nalbant'la sohbet ederken ilginç bir şey söyledi: "Zimmet, irktikap, kamu gücünü kötüye kullanma gibi suçlardan dolayı kimse yargılanamıyor; çünkü bu suçları işleyebilecek konumda olanlar zaten yargı denetimi dışında."
Öyle ya; halkın ne zimmetine geçirebileceği bir para var ortada, ne de elinde bir kamu gücü tutmakta.
Bu güce sahip olanlar ise yargılanamıyor.
Sonra Türkiye kalkıp kendisine "hukuk devleti" adını takıyor.
Suçluların bazılarını meclis yargıdan kaçırıyor, kimini mevcut yasalar, kimini izin alınması gereken makamlar.
Amaç belli: Yargıdan adam kaçırmak.
Hakim önüne çıkıp hesap vermemek.
Kaç bakan, klasörler dolusu "yolsuzluk" dosyaları nedeniyle koltuğunu kaybetti ama yargıya hesap vermedi.
Susurluk gibi, ülkenin belini kıran, geleceğini karartan bir çetenin bile ancak "yargılanması uygun görülen üyeleri" yani "küçük balıklar" hakim önüne çıktı. Ağababaları hâlâ aba altından sopa göstermeye devam ediyor.