Herkes bir takımın taraftarıdır. Ben de lise yıllarımdan bu yana basında SABAH'ın taraftarıyım. Ama birçok taraftardan farklı olarak, onlarla aynı takımda sahaya çıkmayı başaran bir taraftar...
Liseye gittiğim yıllardı... Sınıfımız ikiye bölünmüştü. 12 Eylül öncesinde olduğu gibi değişik siyasi uçların yarattığı bir kamplaşma ortamı yüzünden değildi; bu bölünmenin nedeni... Yayın hayatına yeni başlayan bir gazetenin estirdiği değişim rüzgarı sebep olmuştu bu kamplaşmaya...
Sınıfta benim de içinde bulunduğum bir grup vardı.
SABAH'ı rakipleriyle girdiği mücadelede destekleyen, satın alıp her gün okuyan... Çünkü, SABAH'ın yukarıya tırmanan o çizgisinde, değişimi ve yeniliği simgeleyen bir ruh vardı.
İnsanların içinde olan "Birinci olma, önde gitme ve bununla gurur duyma" yönlerine SABAH, başarılı bir şekilde hitap ediyordu.
Bu anlamda SABAH, yükselmek, önde gitmek isteyen "Sessiz çoğunluğun sesi" olmayı başarmıştı...
SABAH rüzgarı
Sabah, bu yönüyle biz gençlerin sempatisini kazanmıştı.
Yeni sayfalar yaratıyor, yeni yüzleri, yeni yazarları okuyucu ile buluşturuyordu.
O değişim rüzgarı tutmuştu...
Ve SABAH, kısa bir süre sonra Türkiye'nin en çok okunan gazetesi oldu...
Sonrasında yıllar akıp gitti.
Her genç gazeteci gibi benim de en büyük hayalim SABAH'ta çalışmaktı.
SABAH'ı SABAH yapan ekiple birlikte gazeteyi hazırlamaktı. Bu hayalim kısa bir süre sonra gerçekleşti!..
Çiçeği burnunda genç bir gazeteci olarak SABAH'ın saflarına katıldığımda 23 yaşındaydım. Görevim Yayın Danışmanlığı'ydı... Sonrasında SABAH'ın değişik servislerinde ve yayınlarında çalıştım...
SABAH'ı SABAH yapan ekiple sahaya çıktım... Tribünden değil, sahanın içinde onlarla birlikte oynadım...
Dün öğle saatlerinde Genel Yayın Müdürümüz Tayfun Devecioğlu, odasına çağırıp, "Şimdi de gazeteye yazmaya başlıyorsun" dediğinde, "Peki, olur" deyip çıktım...
Takımdaki yeni görevim, sizlere bu köşeden seslenmek...
Ne diyeyim... Allah utandırmasın...
POLEMİK
Taraflı mı taraftar mı?
Geçen gün usta kalem Hıncal Uluç yazısına yine ben bir Galatasaraylıyım ama gazeteciliğimi bundan ayırırım diye başlamıştı...
Yılların usta kaleminin yazısına bu cümlelerle başlaması beni burktu.
Çünkü, hocam Öcal Uluç, daha beni yetiştirmeye başladığı ilk günlerde, önce "Komutan Garcia'ya Mektup" vermeyi öğretmişti. Yani, iş yapmayı, sorumluluk üstlenmeyi, görev verilince "Başüstüne" deyip işi nihayetlendirmeyi...
İkinci olarak da Türkiye'nin yıllardır çözemediği şu "taraflı olmak" ile "taraftar olmak" arasındaki farkı...
Sevgili Hocam'a mesleğe yeni başladığım o dönemde demiştim ki, "Ben tarafsız bir gazeteci olacağım!"
O da bana "Öyleyse iyi ol!" demiş ve ardından...
Değişimden yana mısın, yoksa statükocu musun? Laik mi, yoksa şeriatçı bir yönetim mi? Fener mi Cimbom mu?
O sorularını sormaya devam ederken, gerçeğin farkına varmıştım...
Bir şeyin taraftarı olmak başka bir şey, o konu ile ilgili taraflı yazı yazmak ya da eylemde bulunmak başka bir şey...
O gün bir kez daha anladım ki, nefes alan her insan bir şeye taraftır.
Hocamın yıllar öncesinde farkına varmamı sağladığı bu gerçeği, kanımca spor pardon futbol, pardon üç büyüklerin medyasının da öğrenmesi gerekiyor...
NÜKTE
Boynuz kulağı geçermiş
Adam, pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.
Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi. Sonra düşündü; "Oh be kurtuldum. En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez."
On dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve "Baba haritayı düzelttim. Artık sinemaya gidebiliriz" dedi. Adam önce inanamadı ve bunu nasıl yaptığını sordu.
Çocuk, "Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzeldi!" dedi.
Önce sevmeyi öğrenin
Dünkü SABAH'ta uyuşturucu ile tanışma yaşının 13'e kadar indiğine dair bir haber vardı.
Okuyunca üzüldüm. Bu çocuklardan, kim ne istiyor, anlamadım!
Üzerine titrediğim biricik yeğenim Neslihan gözümün önüne geldi...
Ki, o benim en değerli çiçeğimdi. Onun sağlıklı ve özgüveni yüksek bir şekilde büyümesi için, dayısı olarak ben elimden geleni yaparken...
Öz be öz anne babaların bu vurdumduymazlıklarını anlamam mümkün değil!