Türkiye'nin üzerine sinmiş bir "işkence ayıbı" vardır. Ve bu ayıp hem kendi yargımızda hem de uluslararası yargıda yüzlerce kez tescillenmiştir. Bu ayıpla üzerimize sinen bütün kötülüklerden kurtulmak için de, bahane aramadan her şey yapılmak zorundadır.
Meclis'in gündemindeki uyum yasaları içinde yer alan Devlet Memurları Yasası'nda değişiklik öngören bir madde ile işkence, gayri insani ya da haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen tazminat kararları sorumlu personele "rücu" edilebilecektir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidilebilmesi için "iç hukuk yolları"nın tümünün kullanılması ve sonuç alınamaması gerekmektedir.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde "işkence", "kötü muamele", "gayri insani muamele" ve "haysiyet kırıcı muamele" suçlarından en fazla mahkumiyet almış ülkedir.
Yüzlerce dava sırada
1993-1994 yıllarında meydana gelen çeşitli olaylarda haksız uygulamalar yapıldığı, zarar verildiği, işkence yapıldığı şikâyetiyle yüzlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı "iç hukuk yolları"ndan sonuç alamadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu ve Türkiye neredeyse tümüne tazminat ödemek zorunda kaldı.
Birçok olayda, yargılamanın uzamaması için "dostane çözüm" denilen yola başvuruldu. Bu da şu anlama geliyor: Türkiye baştan sorumluluğunu kabul ediyor ve yargılama sonucunu beklemeden belli bir tazminat ödemeyi kabul ediyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde halen Türkiye'yi suçlayan yüzlerce dava sırasını beklemektedir. Bunların arasında sadece "siyasi" karalama nedeniyle açılmış olan davalar, başvurular da olabilir. Ancak bunların varlığı asıl gerçeği ortadan kaldırmamaktadır.
Gerçek, Türkiye'nin işkence ve vatandaşlarına kötü muamele konusunda "ayıplı" ve "sabıkalı" olmasıdır.
Yasa değişikliği yetmez
Meclis gündemindeki yasa değişikliğine bile hemen bazı itiraz sesleri yükselmiştir. Sorumlu bulunan personele tazminatları ödeme yükümlülüğünün getirilmesinden "rahatsız" olunmasını anlamak mümkün değildir.
Bu yasa değişikliğinin anlamı, "devlet iradesi" olarak işkence ve kötü muamelenin hiçbir şekilde "korunmayacağı"nın en açık şekilde tescil edilmesidir. Türkiye Cumhuriyeti, kamu personelinin görev ve yetkilerini aşmasının "kişisel suç" olacağını tescil ederken bütün yetkili organlarının da "sorumlu" davranmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Sadece bu yasa değişikliği ile "işkence" sorununun tümüyle çözülmesi beklenemez. Yargının bu konuda göstereceği özel "hassasiyet" ile birlikte genel bir toplumsal "hassasiyet"in de canlanması gerekir. Bunların ötesinde bir de kuşkusuz kamunun önemli birimlerinde "sürekli eğitim" önem taşımaktadır.
Türkiye'nin bir "ayıp"tan daha kurtulması konusunda hiç "gocunmamak" ve "gocunanlara"a aldırmamak zorundayız. Üzerimize sinmiş her türlü "ufunet" ancak böyle silinebilir.