Daha sonra bu kulübe yabancı bir zenginin üyelik başvurusunda bulunduğunu duydum. Gitmiş ve kulübe üye olmak istediğini söylemiş. Demişler ki: "Evet, teşekkür ederiz ama biz her başvuranı üye olarak kabul edemeyiz. Önce sizin hakkınızda bilgi edineceğiz, sonra belirli kurallara uyup uymadığınızı denetleyeceğiz."
"Ben çok paralı ve kudretli bir kişiyim!" demiş yabancı zengin. "Benim hakkımda tahkikat yapmanız bana hakaret anlamı taşır."
"Hayır efendim!" demişler. "Bu kulübe üye olan İngiliz generalleri ve sir'leri de aynı muameleye tabi tutulurlar!"
Bizimki, "Hem kural işi de nereden çıktı?" demiş. "Ne gibi şeyler bunlar."
Demişler ki, "Beyefendi biliyorsunuz buraya hanımlar giremez, bir erkek kulübüdür."
"Vay" demiş bizimki, "Artık işi bana hakaret etmeye vardırdınız. Ne yani, bu kadar para vereceğim ve bizim hanım buraya giremeyecek mi?"
"Hayır giremeyecek!"
"Benim hanıma uygunsuz ve hafif kadın mı diyorsunuz yani?"
"Hayır efendim. Estağfurullah. Hanımefendiye saygımız var ama kulübün kuralları böyle."
"Peki" demiş bizimki, "Ben arabesk müziği çok severim. Kasetimi getirsem yemek sırasında çalar mısınız?"
"Mümkün değil efendim." demişler. "Burada üyelerin ortak olarak benimsediği klasik müzik eserleri çalınır."
Bizimki iyice sinirlenmeye başlamış.
"Ne yani?" demiş "Siz küstah Batılılar, benim memleketimin müziğini adi mi buluyorsunuz? Şimdi istediğim yemekleri de yapmazsınız Allah bilir!"
"Ne gibi yemekler efendim?" diye sormuşlar.
"Ben haftada iki üç kere döner, bir kere kokoreç yerim."
"Bunlar olmaz efendim!" demişler. "Yemek listemiz farklı."
Bizimki artık bağırıp çağırmaya başlamış.
"Sizin niyetiniz kötü!" demiş. "Önce benim hanımı aşağıladınız, sonra ülkemin müziğine ve yemek kültürüne hakaret ettiniz. Neredeyse kılık kıyafetime de karışacaksınız. Yarın oğlumu yanımda getirsem onu terbiye etmeme de müdahale edeceksiniz."
"Elbette efendim!" demiş görevli. "Kılığınıza karışmayız ama bazı kurallarımız vardır. Akşam yemeklerinde kravat takmanız zorunludur. Ayrıca mesela yemek salonunda oğlunuza bağırır çağırırsanız sizi dışarı çıkmaya davet ederiz."
"Çıldırtmayın adamı!" demiş bizimki. "O benim oğlum yahu. Döverim de severim de. Siz yabancılar benim oğlumu dövmeme nasıl karışırsınız."
Sonra sinirden tepesi atarak avazı çıktığı kadar bağırıp tepinmeye başlamış.
"Siz bana hakaret ettiniz, memleketime hakaret ettiniz, binlerce yıllık kültürümü aşağıladınız. Benim onurumla oynuyorsunuz. Size bu hakkı kim verdi? Rezil herifler, işiniz gücünüz bana düşmanlık etmek. Bu konuşma da bu hain planlarınızın bir parçası. Benim hayatımı karartmak istiyorsunuz, geleceğimle oynuyorsunuz. Gidin işinize. Bana karışmayın."
Görevli İngiliz ise "Beyefendi" demiş, "Ufak bir ayrıntıyı unuttunuz galiba. Biz sizi kulübe davet etmedik. Siz gelip bizi buldunuz ve başvuruda bulundunuz. Ayrıca sizi alıp almayacağımız da belli değil daha. Niye bu kadar sinirleniyorsunuz. Her ulustan üyemizin uyduğu kuralları hatırlatıyoruz size. Fransız, Yunanlı, Alman, İtalyan, İspanyol üyelerimiz koşullarımızı kabul ediyor. Kimsenin sesi çıkmıyor ama siz daha içeri girmeden, kabul edilmeden bize olmadık hakaretleri yağdırıyorsunuz. Sizinle anlaşmamız zor görünüyor."
"Ama ben de o zaman gider Tokyo'daki bir kulübe üye olurum."
"Tabii beyefendi!" demiş görevli. "Olabilirsiniz; şimdiden tebrik ederim. İyi günler efendim. En derin saygılarımızla sizi uğurluyoruz."
Not: Geçenlerde bu köşede yayınlanan "Bir Kulüp Hikayesi" adlı yazıyı okumamış ama arkadaşlarından duymuş olanlardan azımsanmayacak sayıda talep geliyor. Bu yüzden, herkese tek tek göndermek yerine yazıyı bir kez daha yayınlıyorum.