Ülkenin iyi yetişmiş, eğitimli insanlarının çektiği zulüm ile genel zulüm arasında bir fark var mı? Bence var...
En azından zulmü hisseden kişinin, geçirmiş olduğu süreç ile bağıntılı bir fark olması gerekir...
Bir çoban, her sabah bir gazete okuyamadığı için acı çeker mi?
Ömründe mektep sırasından geçmemiş biri, Reha Muhtar'ın tartışma programlarına rastladığında mide spazmı geçirir mi?
Ben, bu sütunda, ülkenin iyi yetişmiş, hayata emek vermiş değerli insanların görüşlerine yer vermeyi, yararlı bir tercih olarak değerlendiriyorum.
Bu sütun zaten benim babamın malı değil!..
Biraz da, toplumun, yaşam standartlarını "ödemediği" değerli insanların sesine kulak vermek amacıyla kullanılsa fena mı olur?
Gelin bugün bir hakim ile hekimin iki e-mail'ine bir göz atalım.
7 bin yoksul hakim
"Sayın Sarıer,
Hakimlerin durumuna ilişkin yazıyı yayınladığınız için teşekkür ederim. Zam, yazıda belirttiğim gibi 1. sınıfa ayrılmışlara çıktı .
Yargıda toplam 9.000 hakim ve savcı var, en fazla 2.000 kişi temsil tazminatı veya bu zamdan faydalandı.
Yasama, yürütme ve yargı devletin üç erki, yasama ve yürütme aynı kişilerin elinde ve işlerini gayet iyi yürütüyorlar. Bu zamdan da 'bizim maaşımızdan fazla'ffaydalandılar.
Dikkatinize sunuyorum yasama ve yürütme kendi maaşını kendi belirliyor, yargıf mensuplarını ise yoksulluğa mahkum ediyor.
Bu devlet 7.000 hakim ve savcısına 'yoksulluk sınırının üstünde kalacak şekilde' maaş veremiyorsa ya çok fakir ya daf bu ülkedef azınlık kendini imtiyazlı zanneden bir yönetici gurubu herkes gibif hakim ve savcıları da 'keriz' (Bu kelimenin yerine başka bir kelime olabilir mi diye çok düşündüm, ancak bulamadım) yerine koyuyor.
Bizim 1 aylık maaşımızı, serbest avukatlar sadece 1 dosyadan alıyor.f
Asıl üzüntüm meslektaşlarımın da tepkisizliği...
Meslektaşlarıma sesleniyorum:
Hakim, herkese hak dağıtırken, kendi durumunu unutmasın.
Kendi hakkını savunamayan hiç kimseye hak dağıtamaz. Talep edilmeden hak alınmaz, medeni hukukun en temel ilkesi budur...
Hakim Ahmet Yıldız."
"Köşenizi okuyunca hekim arkadaşların aynı konuda hatta özlük hakları ve hukuksal bir durum karşısında bile taban tabana zıt ve sadece bulunduğu duruma göre değerlendirme yapma yanlışının artık eğitimli diyeceğimiz kitlelere nasıl bulaştığını görmekten gerçekten büyük üzüntü duydum. Üzüntüyle belirtmeliyim ki, söylem biçimi sabah işe giderken otobüs dolu vaziyette durağa yaklaşır durursa, içerdekiler durmazsa, duraktakiler şoföre küfreder ya durum aynen öyle. Şimdi bu yazıyı size göndersem mi göndermesem mi, nasıl olsa basın toplum gözünde öyle tüm kurumlar gibi öylesine dejenere oldu ki yazsanız da davulcu yellenmesinden öteye gitmez. Her gün yazsanız da gitmez.
Dünyanın hiçbir yerinde sağlık hizmetleri hekimlerin mücadelesi ile düzelmez. Diğer insanların sağlık haklarını aramasıyla düzelir. Hekimler rehberlik eder ve teknik destek verir.
Bu da ancak doğru örgütlenmiş toplumla olur. Yoksa nüfus planlamasına karşı çıkan bir liderin, yıldızının parlamakta olduğu bir ülkede olur mu? Olursa ancak Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türk mucizesinde olduğu gibi olur. (Mecburi hizmet yasası çıkaranlar neden yasanın başarısı için gerekli yan yasal düzenlemeleri hiç hesaba katmazlar acaba).
Poliklinik kapısında 120. numara ile muayene olurken, iyi muayene olamadığı için doktora kızan insanın iyi hizmet alması ancak bu mucizeye kalıyor.
Dr. Yücel Yücetürk."