Dünyanın bu bölgesinde hiçbir şey, siyah ve beyaz değildir değerli okurlarımız.. Bu iki rengin arasında, belki dünyanın başka bölgelerinde görülmeyecek kadar çok çeşitli tonlar vardır.. Onun için de, Ortadoğu'ya bakarken, çok ama çok dikkatli olmak gerekiyor..
Bu nedenle de, sakın ola ki kimse, bundan sonraki olası gelişmeler konusunda "Peygamber" gibi tahminde bulunmaya kalkmasın..
Barış süreci içinde olan, bu gelişmeleri çok yakından izleyen İsrailliler ile konuştum.. Konumuz Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah'ın, Amerikalı gazeteci Freidman'a "barış süreci konusunda" söyledikleri idi..
İsraillilerin bu konuda bana söyledikleri şu:
"Prens Abdullah'ın planı sadece bir gazeteciye söylenen 3 cümleden ibaret.. Ortada yazılı bir şey yok.. Bu plan kağıda dökülüp önümüze gelsin ve biz de bakalım.. Üzerinde konuşalım.."
Sordum:
"Belki Cheney biraz daha detay getirir sizlere" dedim..
"Belki" dediler..
Prens Abdullah'ın ise, bunca yıldan sonra devreye girmesi konusuna şöyle yaklaşıyorlar:
"İki nedeni olabilir. Birincisi, 11 Eylül sonrası Amerika'da oldukça güçlü biçimde beliren Suudi karşıtlığını dengelemek, ikincisi, İsrail-Filistin krizinin uzamasının, radikal İslam'ı tetikleyip, bunun da kendi iktidarlarını tehdit edecek düzeye yükselmesinden duydukları endişe.."
İlginç... Sormaya devam ettim:
"Sharon'da iki değişiklik var. Biri, barış masasına oturmak için öne sürdüğü ateşkesin bir hafta devam etmesi şartından vazgeçmesi.. İkincisi de, Arafat'ın Gazze ve Batı Şeria'da serbest dolaşmasına izin vermesi. Bu bağlamda, Arafat'ın ay sonu Beyrut'ta yapılacak Arap zirvesine katılmasına da izin verecek mi Sharon?"
"Henüz belli değil" cevabını aldım.. Bu denklemi de Cheney çözebilir diye düşünüyorum.. Hele hele BM Güvenlik Konseyi'nden ABD'nin desteği ile çıkan son karar, Cheney'in elini kuvvetlendirirken, Sharon'un elini zayıflatmış durumda..
Bize göre, Arafat'ın Beyrut zirvesine katılması, barış sürecine katkıda bulunabilir.. Tabii Suudi Arabistan eğer ciddi ciddi bir barış planına sahipse ve bunu masaya getirirse.. Yoksa, Arafat'ın oraya gitmesi veya gitmemesi hiçbir şey değiştirmeyecektir..
Ortadoğu barışı konusunda düğüm başkent Washington olacaktır.. Washington'u iyi izleyebilirsek, bu işlerin nereye gideceğini sezebiliriz..
Bu arada unutulmaması gereken bir başka önemli nokta da, İsrail'de önümüzdeki yaz seçimlerin olması..
İşçi Partisi içinde, Sharon'la yolların ayrılması konusunda Beilin'in başını çektiği grup var.. Shas lideri hapisten çıkıp gelecek.. Lieberman ekibi pusuda bekliyor. Likud içinde yapılan son kamuoyu yoklaması, bu partilililerin Sharon'dan çok Netanyahu'yu istediklerini gösteriyor.. Belki Beilin ile Peres İşçi Partisi'nden ayrılıp yeni bir parti kurarlar..
Size ilettiğimiz bu tablo, barış sürecinin 2002 sonuna kadar ciddi biçimde harekete geçirilememesi halinde, 2003'ün de kaybedilme tehlikesini ortaya çıkartabilir..
Tabii bu yıl sonuna kadar "Arafat'ın da gerçek anlamda ne kadar barış istediği" ortaya çıkacaktır.. Teröre karşı şimdiye kadar takındığı tutum hiç ümit verici olmadığı için bunu söyledik..