Diyarbakırlı bir ağanın çocuğu olan Tarancı, 1939'da yüksek öğrenim için Fransa'nın Strasbourg kentine gönderilir. Şair tabiatına yaraşır bir biçimde avareliği yaşamaktadır. Gerçi arkadaşları her akşam, Fransız kızlara gönüllerinin küreklerini mayna etmişlerdir ama, Tarancı gereksiz kapıldığı çirkinlik kompleksinden dolayı kızlardan biraz uzak durmaktadır.
Bu duruma üzülen arkadaşları, aralarında para toplayıp bir Fransız "yosma"sına verirler. Amaç, "yosma"nın kendisini Tarancı'ya tavlatmak...
"Yosma" öneriyi kabul eder.
Fakat bir süre sonra, "Şairiniz sizin olsun, böyle huysuz bir adamın kahrı çekilmez" diyerek aldığı parayı geri verir ve Tarancı'yı da bırakır.
Bu durumu sonradan öğrenen Tarancı, elbette çok üzülür.
Ve o gece pansiyona oldukça sarhoş olarak gelecek ve merdivenlerde sızacaktır.
Ardından da üç gün odasına kapanıp "Gün Eksilmesin Penceremden" şiirini yazacaktır. İşte bu şiiri:
"Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlıyan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!"
Cahit Sıtkı, faşizmin kara bir bulut misali Avrupa'ya yayıldığı sırada, Paris'te bir Fransız radyosunda spikerlik de yapmış, Türkçe olarak faşizm belasını anlatmıştır.
Ve bir gün, faşist saldırganlar Cahit Sıtkı'nın bulunduğu bölgeye doğru gelince, bisikletine atlayarak kaçacak, yolda uçakların makineli ateşine tutulmasına rağmen bir rastlantı sonucu yaralanmadan bu vartayı atlatacaktır.
Cahit Sıtkı, askerliğinden sonra Ankara'ya yerleşir. Fakat kendisine uygun bir iş bulamadığından İstanbul'a gelir. Mis sokağında bir pansiyon tutar. Ermeni bir kadın, gelinliğinden kalma, kocaman, çift kişilik bir karyola vermiştir. Mehmed Kemal'in deyişiyle bu karyolada "kundakta bebek" gibidir ve "Garip Kişi" şiirini de burada yazacaktır:
"Bu akşam ilk olarak ağladım,
Bekâr odamın penceresinde.
Hani ev bark? Hani çoluk çocuk?
Ne geçti elime hayatın
Meyhanesinde, kerhanesinde?
Yatağım her gece böyle soğuk.
Saadet bu ömrün neresinde?"