Bu nasıl hibe!
Kemal Baytaş, kitabında Evren'in başını ağrıtacak iddialar ortaya attı... Evren Paşa gezilerinde kendisine sunulan hediyeleri önce devlete bağışlamış, sonra geri istemiş
Sunuş
Elazığ'ın Ağın ilçesinde doğdu... İdealist bir çocuktu, okumayı seviyordu, mühendis oldu... Devlet için çalışmak istiyordu, Devlet Su İşleri'ne girdi. Ama "mühendis" kadrosu olmadığı için "amele" kadrosundan başlangıç yaptı. Dert etmedi, çalıştı, bürokrat oldu. Ve 30 yıl sonra Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı'na kadar yükseldi. Emekli olma vakti gelmişti. Şık bir final planlıyordu; kitap yazdı. Kemal Baytaş'tan söz ediyoruz. Baytaş, "Bir Bürokrat ve Devlet Baba" adlı kitabında yaşadıklarını esprili bir dille anlattı. Şahit olduğu en ilginç olay ise 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in hibe hikayesiydi...
18 Mart 1989... Gazeteler 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in yurt içi ve yurt dışı gezilerinde aldığı armağanları İstanbul Harbiye'deki Askeri Müze'ye bağışladığını yazıyor: "Evren'in milyarlık hediyeleri müzede!" Hediyelerin toplam değeri dönemin parasıyla 1 milyar 25 milyon lira. Aradan 3-4 ay geçiyor. Yeni bir haber: "Evren'in mücevherleri çalındı!" "Eşyaların çalındığı gece görevde olan 2 asteğmen, 8 er gözaltına alındı."
Hırsızlar bulunamadı, olay kapandı. Ta ki, Başkent'in ünlü bürokratı Kemal Baytaş'ın "Bir Bürokrat ve Devlet Baba" adlı kitabı piyasaya çıkana kadar... Baytaş üzerinden 13 yıl geçen hırsızlık olayıyla ilgili çarpıcı iddialar ortaya attı. Bu iddialar Evren'in başını ağrıtacak türden. Gelin birlikte okuyalım:
"Kenan Evren, Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine verilen tüm hediyeleri devlete bağışladığını açıklıyor. Hediyeler Ankara'daki Etnografya Müzesi'nde sergileniyor. Ancak bir süre sonra Cumhurbaşkanlığı'ndan Kültür Bakanlığı'na bir telefon geliyor ve ilgili genel müdür çağırılıyor. Genel müdüre Evren'in hibe ettiği malzemeler arasında kıymetli gerdanlık, broş, yüzük ve bilezikler bulunduğu, ancak Evren'in kızlarının, bunların hibe edilmesine üzülüp geri istedikleri söyleniyor.
GENEL MÜDÜRÜN ÖZEL FORMÜLÜ
Genel müdür ise bunların demirbaşa kaydedildiğini, geri verilemeyeceğini belirtiyor, ancak şöyle bir yol öneriyor:
'Siz bize bir yazı yazarak, bunların İstanbul'da örneğin Askeri Müze'de sergilenmek istendiğini bildirin. Biz tümünü demirbaştan düşeriz, size iade ederiz. İçinden istediğinizi alıkoyar, istediğinizi de İstanbul'a gönderir ve sadece onları demirbaşa kaydettirip müzede sergilersiniz.'
Bu formülden çok memnun kalınıyor. Tüm bu malzemeler bu öneri doğrultusunda bakanlıktan alınarak İstanbul'a gönderiliyor. Bu arada Ankara'da Etnografya Müzesi'nde sergilenen mücevherler bir gazetenin ekinde yayınlanmış. Ancak aynı mücevherler, yani Etnografya'dan geri alınanlar Askeri Müze'de bulunamıyor. Bu olay basına da yansıyor. İstanbul'da sergilenen bu objelerin bir kısmının müzede çalındığı haberleri çıkıyor. Olayın içyüzü böyle..."
Baytaş'ın açıklamasına göre Evren'e ait hediyelerin demirbaştan düşülmesi için formül bulan isim Mehmet Özel. Anılarda, "Kültür Bakanlığı'nda ilgili Genel Müdür" olarak adı geçen Güzel Sanatlar eski Genel Müdürü Mehmet Özel, bu görevde 30 yıl çalıştı. Özel halen Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde sözleşmeli personel olarak çalışıyor.
KIZLARI ÜZÜLMESİN DİYE...
Baytaş'ın iddiasına göre Evren, madalya, broş gibi değerli eşyalarını Kültür Bakanlığı'na hibe etti. Ancak daha sonra bakanlıktan bir yetkiliyi çağırarak kızları Gülay (sağda) ve Göksü'nun bu duruma üzüldüğünü, hediyeleri geri almak isteğini söyledi. Bakanlık yetkilisi Mehmet Özel ise, hibe edilen malın geri alınamayacağını, ama bir formül bulunabileceğini söyledi. Bu formül hemen uygulandı...
BASINA "HIRSIZLIK" DİYE YANSIDI
Bakanlık yetkilisinin Evren'e önerisi şuydu: Siz bize bir yazı yazın, eşyalarınızı İstanbul'da örneğin Askeri Müze'de sergilemek istediğinizi söyleyin. Biz tümünü demirbaştan düşeriz, içinden istediğinizi alırsınız, istediğinizi müzeye gönderirsiniz. Bunun üzerine Evren, hediyelerini Askeri Müze'ye bağışladı. Ama bazı eşyalar eksikti. Bu olay basına hırsızlık olarak yansıdı ve 10 asker gözaltına alındı.
Çernişev'in çapkınlıkları başına dert oldu
Albert Çernişev, Ankara'nın yakından tanıdığı bir isim. Rusya'nın Ankara Büyükelçiliği görevinde bulunan çok renkli bir sima. Daha sonra Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı da olan Çernişev'in üç tutkusu var: Rus votkası, Türk rakısı ve Türk mankenler... Baytaş'ın kitabında, Çernişev ile ilgili bir anısına da dikkat çekiyor:
"Çernişev ile dostluğumuz 1989 yılında başladı. O zamanlar bir Türk'ün Rus'a selam vermesi bile sakıncalı sayılırdı. Ama o sempatik tavırları ile sevilen bir isim oldu. O sıralar Antalya'da beş yıldızlı bir oteli Turgut Özal açacaktı. Ben Çernişev'i de davet ettim. O da açılışa sekreteri Vera ile birlikte geldi. İki gün otelde kaldık. İkinci günün akşamı otelin barında otururken Oktay isimli bir gazeteci yanıma gelerek 'Çernişev, deniz kenarındaki bir kanepede sekreteri ile öpüşüyordu, fotoğraflarını çektim. İşte film bu makinenin içinde... Bu yılın gazetecilik olayı' dedi. Gerçekten de bu fotoğraf gazetelerde manşet olurdu. Oktay'a bir içki ısmarladım. Makinesini barın üzerine koydu. Makineyi alıp 'Bu ne marka?' diye sorarken kapağını açıp filmi yaktım. Oktay feryadı bastı ama nafile..."
Donat tazminat paramı çıtır çıtır yedi
Baytaş, bürokrasi hayatında iktidarlar değiştikçe sıkıntılı günler de yaşamış. CHP'li Turizm Bakanı Alev Coşkun ile bu yüzden mahkemelik olmuş. Kendisiyle ilgili bir demeç nedeniyle Coşkun'u mahkemeye vermiş ve kişilik haklarını rencide ettiği gerekçesiyle 1979'da 50 bin lira tazminat kazanmış. Ancak o zamanlar önemli bir para olan 50 bin lira, gazeteci-yazar Yavuz Donat'ın azizliğine uğramış. Para Baytaş'ın bir cebinden girip, diğer cebinden çıkmış. Nasıl mı?
"50 bin lirayı aldığım gün gazeteci dostum Yavuz Donat aradı, (Bunu kutlayalım) dedi. Bir iki yakın dostu çağıracaktı. Saat 20.00'de RV Restaurant'ta buluşmak için sözleştik. Akşam RV'ye gittiğimde bir de ne göreyim. Üst kat ana baba günü. Herkes orada. Yavuz (Kemal ağabeyi kutlayacağız) diyerek aklına kim gelirse çağırmış. 50-60 kişi var. Hepsi de dostum. Bir şey diyemedik. Hesap tam 45 bin 500 lira tuttu."
Muhammed Ali benden kız istedi!
ABD'de tanıştığım ünlü boksörü Türkiye'ye davet ettim. Kabul etti ve sordu: Türkiye'de beni güzel kızlarla tanıştırır mısınız? Cevabım netti: Önce siz evsahipliğinizi gösterin...
Baytaş'ın en renkli anılarından biri de ünlü boksör Muhammed Ali'yle yaşadıkları...
"1976'da bir turizm toplantısı için Los Angeles'a gittim. Adil Özkaptan adlı bir Türk, beni Muhammed Ali ile tanıştırdı. Ali o zamanlar şöhretinin zirvesindeydi. Kendisini Türkiye'ye davet ettim. Bana 'Yarın bir basın toplantısı yapacağım, siz de gelin yanımda oturun ve bu teklifi bana orada yapın. Ben de Müslüman bir ülkeye gideceğimi açıklarım' dedi. Ülkenin tanıtımı için mükemmel bir fırsattı. Ertesi günkü basın toplantısında 200'den fazla gazetecinin önünde benim teklifimi açıkladı ve elini omzuma atıp Türkiye'ye geleceğini söyledi. Kameralar bana yöneldi ve kısa bir açıklama yaptım. Toplantıdan çıkarken Muhammed Ali bana döndü ve dedi ki:
- Ekselans sizden bir ricam var. Türkiye'ye gelince beni güzel Türk kızları ile tanıştırır mısınız?
- Tabii, ben zaten bekarım. Ama önce siz evsahipliğinizi gösterin, sonrasını düşünürüz...
DR. KIMBLE İÇİN SORU ÖNERGESİ
Ve bir anı daha... "Bir zamanların sevilen dizisi 'Kaçak'ın ünlü kahramanı Dr. Richard Kimble'ı (David Jansen) Türkiye'ye davet ettim. Ama CHP'liler 'David Jansen adlı aktörün davet edilmesinin ülkemizin tanıtımına ne katkısı olmuştur?' diye Meclis'e önerge verdiler."
YARIN
* Demirel asker kaçaklığından nasıl kurtuldu?
* MİT Baytaş'a neden ajanlık teklif etti?
* 12 Eylül sabahı makamında oturan tabancalı adam kimdi?
* Türkmenbaşı, Turgut Özal'ın kulağına eğildi ve büyükelçi Kaya Toperi için ne dedi?
|