Fatih Altaylı'nın "Ne zaman adam oluruz" köşesine "Her semtte birden fazla kitap evimiz olduğu ve insanlarımız buraları doldurduğu zaman" diyerek bir katkıda bulunmak istedik.. Çünkü, Amerika'ya ne zaman gitsem, şu görüntü en çok kıskandığım görüntülerden biridir diyebilirim.. Barnes & Noble isimli kitabevleri tıklım tıklımdır..
Bugün sizlere, 5 yeni kitaptan söz etmek istiyoruz.. Maddi olanağı bulunanların bu kitapları getirtip okumaları, Türk yayıncılarının da bir an önce, bunların yayın hakkını satın alarak Türk okurlarına sunmalarını diliyoruz..
Kimini okuyup bitirdiğimiz, kimini halen okumakta olduğumuz bu kitaplar şunlar:
Bir TV kuruluşunda haberlerin yorumlanarak tek taraflı verilmesine tepki gösteren bir gazetecinin başına gelenler ve haberlerde uygulanan yanlış politikaların anlatıldığı, ilk kez Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'teki köşesinde sözünü ettiği Bias;
John Grisham'ın, iki kardeşin ilişkisi ve yargıç olan babalarının öldükten sonra evinde bulunan 3 milyon doların anlatıldığı, müthiş sürprizlerle dolu bir roman olan The Summons;
Bernard Lewis'in Batı'nın etkisi ve Ortadoğu'nun buna tepkilerini anlattığı son derece ilginç ve öğretici nitelikler taşıyan ve de günümüzde de dersler çıkarmamız gereken kitabı, What Went Wrong?
Pulitzer ödüllü Washington Post gazetesi muhabiri David A. Wise'ın, FBI tarihindeki en tehlikeli çifte ajan Robert Philip Hanssen'i ve onun sonunda nasıl yakalandığını anlattığı The Bureau And The Mole. Bu romanın film çalışmaları başlamış durumda..
Ve nihayet, şimdiye kadar 32 dile çevrilip milyonlarca satan 23 roman yazan bir büyük usta Robert Ludlum'un son yapıtı, The Sigma Protocol..
Hepsi birbirinden ilginç, birbirinden sürükleyici kitaplar.. İnsanda düşünme dürtüsünü ateşleyen yapıtlar..
Ama Türkiye okumuyor ne yazık ki.. Satılan gazete ve kitap sayısına bakın, hemen anlarsınız..
Otobüslere, trenlere, metroya bir dikkat edin.. Sabah işe giderken, veya akşamüstü eve dönerken geçen o saatler içinde, kaç kişinin elinde bir gazete veya bir kitap görüyorsunuz.. Komik sayıda değil mi? Belki de hiç.. Ama biz komik sözünü kelime anlamında komik değil, utanç verici anlamında kullandık..
O şık kahvelerde yalnız başına oturup kahvesini içen kaç kişi bir şey okuyor? Veya özellikle gençlerin oturduğu masalarda, herhangi bir kitap tartışılıyor mu? Hiç yan masadan kulağınıza geldi mi böyle bir tartışma?
Okuma kültürü, Batı dünyasının aksine, yaygın olarak bize çok geç geldi.. Belki Osmanlı'dan bize geçen genlerimiz yüzünden.. Belki yıllardır okullarımızda öğrencilere "kitap okumayı gerektirecek yöntemler yerine" ezberciliği teşvik etmemiz yüzünden..
Üstüne üstelik, Batı ile kültür farkımızı kapatmak için, onlardan bir misli fazla okumamız gerekirken yarısı kadar bile okumuyoruz.. Peki üçte biri kadar okuyor muyuz? Hayır.. O kadar bile değil..
Üniversitelerimizden pıtırak gibi mezun veriyoruz.. "Okumuş çocuklarımız artıyor" diye seviniyoruz.. Ama okumuş çocuklarımız da okumuyor ne yazık ki.. Böylece de okuma kültürü gelişmemiş, ne doğulu, ne batılı, ne kuzeyli ve de ne güneyli garip bir toplum olduk..
Hâlâ kitap yasaklanan bir ülkeyiz.. Demek ki Batılı değiliz..
Ama Doğu'da yayınlanması mümkün olmayan bazı kitapları yayınlıyoruz. Demek ki Doğulu kategorisine girmiyoruz..
Araştırmalarla hiç ilgimiz olmadığı, o kültürü Vikinglerden ibaret saydığımız için kuzeyli olmamız asla mümkün değil..
Taa 1800'lü yıllarda Afrikalı zencilerin esir ticaretinde kullanılmasını Padişah fermanı ile Hicaz dışında her yerde yasakladığımız halde, bu kıtayı yok saydığımız için güneyli de olamayız..
Peki biz neyiz? Söyler misiniz? Neyiz?
Hadi ülkemizin fakiri ve cahili okumuyor, peki hali vakti yerinde olanı ve okumuşu niye okumuyor? Cehaletin bedelini, sonuçta o toplumlar çok ağır ödüyor..