kapat
24.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
'Bayramda çalışırız, bayramlar için..'

Kurban Bayramı tam kışın ortasına rastlıyordu. O günler bir soğuktu, bir soğuktu... Kar, fırtına, tipi... Eskişehir ovalarında papaz harmanı savruluyordu.

Göz gözü görmüyordu dışarılarda. Sular donmuştu hep. Şeydi Suyu iri buz parçaları akıtıyordu. Santral kanalı kapandığından, elektriklerimiz kaç gündür doğru dürüst yanmıyordu. Akşam seminerlerinde kitap okuyamıyorduk, ders çalışamıyorduk. Lambalar ikide bir usulca sönüveriyordu. Dersliklerimizde pelerinlerimizle oturuyorduk da, gene de ısınamıyorduk. Musluklarımızdan su akmıyordu. Ellerimizi yüzlerimizi yıkamak için dere kıyısına gidiyorduk. İçme suyumuz yoktu. Üç gün bayram iznimiz vardı, ama bu soğukta nereye gidecektik? Köyü yakın olanlar gitti ancak.

Bayram sabahı kampana çaldı. "Dışarıda toplanılacak" dediler. Başımızı gözümüzü sararak, büzülerek çıktık. Müdürümüz Rau İnan merdivende bizi bekliyordu. Üstünde palto bile yoktu. Ellerini arkasına bağlamıştı. "Arkadaşlar" diye başladı. Bir canlıydı sesi, bir heybetliydi. Önce yılgınlık psikolojisinin zararlarını anlattı. Korkan insanın muhakkak yenileceğini ve korktuğuna uğrayacağını söyledi.

"Bu hava soğuk evet, akat siz isterseniz üşümezsiniz" dedi. Olduğumuz yerde birkaç kez sıçramamızı ve kuvvetli tepinmemizi istedi. Dediğini yaptık. Birden ısınmıştık sanki. Hoşumuza gitmişti.

"Bugün bayram" dedi. "Şimdi birbirimizi tebrik edeceğiz. Sonra yapacağımız iki iş var; ya tekrar içeri girip sıralara büzülmek, mıymıntı mıymıntı oturmak, bu üç günü böyle aydasız, hatta zararlı geçirmek, can sıkıntısından patlamak. Boşuna içlenmek. Üstelik üşümek. Yahut da, kazmayı küreği alıp, Santral Kanalını temizlemeye gitmek. Emin olun, gidenler kalanlar kadar üşümeyecektir. Çünkü, inanarak çalışan insan ne soğukta üşür, ne sıcakta yanar. O yücelten, dirilten, kuvvetli kılan bir heyecan içinde her türlü güçlüğün üstüne çıkmıştır... Onu hiçbir karşı kuvvet yolundan alıkoyamaz. Yeter ki bir insan yaptığı işin gereğine inansın. Ben şimdi kazmamı küreğimi alıp kanala gidiyorum, dedi. Çünkü kanal açılınca elektriklerimiz yanacak. Elektrik yanınca okulun işleri yoluna girecek. Kitap okuyup ders çalışabileceksiniz. Sularınız akacak, yıkanabileceksiniz. Size şunu söylüyorum, bizim asıl bayramımız, yurdumuz bu gerilikten, bu karanlıktan kurtulduğu gün başlayacaktır. Şimdilik bize düşen milletçe çalışmak, çok çalışmaktır. Parolamız şu olmalıdır: Bayramlarda çalışırız bayramlar için!? Ben gidiyorum. Gelmek isteyenler gelsin."

Heyecanlanmıştık.Üşümemiz geçmişti.

"Bayramda çalışırız bayramlar için!

Bayramda çalışırız bayramlar için!"

Altı yüz kişi böyle bağırdık.

Sonra da kazma kürekleri koyduğumuz işliğe doğru bir koşuşma başladı.

İnsanların böyle canlanması, bir amaca doğru saldırması belki sadece savaşlarda görülür. Santral havuzundan başlayarak onar metre arayla su kanalına dizildik.

Çıplak Hamidiye Ovası ayaz. Kırıkkız Dağı'ndan doğru zehir gibi bir rüzgar esiyor. Pelerinlerimizin etekleri uçuşuyor. Kazmayı vurdukça yüzlerimize buz parçaları ırlıyor. Bazı yerlerde kar her yeri doldurmuş, kanal dümdüz olmuş. Nereyi kazacağız belli değil. Müdürümüz, öğretmenlerimiz başımızda dört dönüyorlar. Bir o yana koşuyorlar, bir bu yana. Öyle çalışıyoruz ki, boyunlarımızdan buğu çıkıyor. Bazen adam boyunda buz parçalarını elleyip çıkarıyoruz kıyıya. Kimisi bağırıyor, kimisi kazmalara tempo tutuyor. Bir gürültü gidiyor kanal boyunca. Yeşilyurt köylüleri evlerinin önüne çıkmış, bizefbakıyorlar. Böyle çalışmamıza alışkınlar ama, bayram günü, bu soğukta nasıl donmadığımızafşaşıyorlar. Yeşilyurtlu arkadaşımız Azmi, köyü yakın olduğu için izinli ya- bize evlerden bazlama ekmek taşıyor. Köylü ekmeğini özlemişiz, aramızda kapışıyoruz. Yukarılardan, aşağılardan ikide bir sesler yükseliyor:

"Bayramda çalışırız bayramlar için!"
Koca ova çınlıyor. Taa uzaktan Hamidiye'nin, Mesudiye'nin köpekleri ürüyorlar. Bu kış günü böyle seslere anlam vermiyorlar herhalde. Ayaz ovanın ıssızlığı yırtılıyor.

O gün o kanalın yarı yerini açtık. Bir buçuk metre derinliğinde uzun, derin bir çukur karları yara yara gitti. Ertesi gün taa bende kadar tamamladık. Sonra merasimle suyu saldık. Nazlı bir gelin getirir gibi önünden ardından yürüyerek türküler marşlar söyleyerek getirdik ve geç zamandı, santral havuzuna döndük, sonra bir baktık, okulumuzun balkonuna çakılı? Ç K E? yandı. Çi teler Köy Enstitüsü!.

O zamanki sevincimizi nasıl anlatmalı? Üşümüş ellerimiz alkıştan ısındı. "Yaşa var ol" seslerimiz u ukları kapattı. Dünyanın en içten gelen, en coşkun bayramı oldu belki.

Hiç unutmam bir arkadaşımız kendi ellerini öpüyordu. "A erin ulan eller" diyordu, "Bu elektriğin yanmasında senin de hissen var." Sevinçten gözlerimiz yaşarmıştı.

Müdürümüz bir tümseğe çıktı. Birkaç kelimeyle başarımızı tebrik etti.

"Şimdi", dedi, "Depomuza su dolacak; banyoyu yakacağız. Yıkanın ve çalışıp başarmış insanların huzuru içinde uyuyun. İşte gördünüz, inanarak çalışan yapar! Amacına ulaşır! Bu heyecanla çalışmaya devam edersek, biz Türkiyeyi de yükseltebiliriz!"

"Yükselteceğiz!" diye bağırdık.

"Bayramda çalışırız bayramlar için!

Bayramda çalışırız bayramlar için!."

İçeri girdik, musluklardan şarıl şarıl sular akıyordu. Birbirimizi tebrik ediyorduk. Unutulmaz bir bayramdı.

***
Talip Apaydın'ın 1967 yılında yayınlanan "Karanlığın Kuvveti" isimli kitabından alınmış bu öyküyü bana, kendi şirket dergisinden alarak yollayan İrfan Önel'e teşekkür ederken, aklıma benim bir anım geldi.

Televizyonun ilk yılları.. Cumhuriyet'te her pazartesi, bu ülkenin ilk televizyon sayfasını hazırlıyorum. Uğur Dündar TRT'nin zirvesindeki genç yapımcı.. Programları rekor kırıyor.. Kurum içinde de müthiş kıskanılıyor.. "TRT'nin tüm olanakları ona sınırsız veriliyor" diyorlar bana.. En somut örnek, sayıları komik derecede az montaj masaları.. Çektiğin metrelerce filmi, program haline getirmen için bir montaj masasına saatlerce ihtiyaç var. Sıraya girsen bir hafta sonraya bir saat verirlerse, şanslısın.. "Uğur'a dört gün arka arkaya verdiler" diyorlar, kulağıma.. Sonunda Uğur'u çektim kenara.. "Olanakların, en iyi kullanana tahsis edilmesine itirazım yok da, dört gün de fazla değil mi" dedim..

"Bekle burda Hıncal Ağbi" dedi, fırladı, gitti. Döndü geldi, elinde montaj masası talepleri ve karşılanması programının fotokopisi..

Uğur'a dört gün masa verilmiş.. Doğru.. Ama o dört gün, 16 masanın geri kalan 15'ine de hiç kimse talip olmamış.. O dört gün, Kurban Bayramı!.. İnsanlar durup dururken Uğur Dündar olmuyorlar.

Nice bayramlara Uğur.. İrfan!..

PAZAR NEŞESİ
Pazar Neşemiz Los Angeles'tan Kazım'dan.. Kazım Usta bir bypass geçirdi. Aslan gibi oldu, çalışmaya başladı. Geçmiş olsun Kazım.. İyi bayramlar..

Efendim üç yakın komşu.. Her Salı toplanırlarmış aralarında.. Bir Salı, kadınlardan biri anlatmış..

"Dün gece bir kabus gördüm.. Kocamla yatıyoruz.. Fena halde canım çekiyor.. Elimi atıyorum, kocamınkine.. Buz gibi.. Kocam ölmüş sandım, dehşet içinde uyandım.. Elimle kontrol ettim gayri ihtiyari.. Baktım. Sımsıcak.. 'Allaha şükür' dedim. Rahat rahat uyudum.."

Ertesi Salı ikinci kadın anlatmış..

"Ne garip.. Senin anlattıkların beni etkilemiş olmalı.. Gece rüyamda kocamla yatıyoruz. Ben de el attım.. Buz gibi.. Dehşet içinde uyandım.. Elimi uzattım, tuttum.. Sımsıcak.. İçim rahatladı, uyudum.."

Üçüncü Salı toplantıya üçüncü kadın mosmor gelmiş.. Bir gözü kapalı.. Bir kolu askıda.. "Geçmiş olsun" demiş arkadaşları.. "Otomobil mi çarptı?.."

"Hani o sizin rüyalarınız var ya.. Aynisi benim başıma geldi.. Gece rüyamda kocam yanımda uyuyor.. Elimi uzattım, dokundum.. Buz gibi.. Kocam ölmüş diye dehşet içinde uyandım. Hemen elimi kocama uzattım, dokundum. Buz gibi.. Avcumun içine alıp tümünü yokladım. Buz gibi.. Tam bu sırada kocam uyanıp, ne yaptığımı sordu.."

"Eeee" diye meraklanmış, öteki kadınlar..

"Niye her erkeğinki sımsıcak da, seninki buz gibi' diye sormamla beraber..."

Hakan&Utku'dan Bayram Keyfi
Bayram sabahı. Davulcu bir kapıyı çalar. Kapıyı bir adam açar
DAVULCU - İyi Bayramlar Abi!!

ADAM - İyi bayramlar...

D - Ben bayram davulcunuz Reşat... Size ve ailenize iyi ve mutlu nice bayramlar diliyorum.

A - Biz de aynı dilekleri senin için diliyoruz Reşat ama sen bayramları karıştırmışsın. Ramazan Bayramında değil Kurban Bayramı'ndayız... Hadi Allah versin..

Adam kapıyı kapatırken davulcu tokmağı sokar araya...

D - Güzel abicim ben de biliyorum Kurban Bayramı'nda olduğumuzu...

A - Eee o zaman davulla ne alakası var bu bayramın?..

D - Aşkolsun be abi... Geceleri güzel bir film olduğu zaman gümbedegümgüm diye seni uyandıran kim, mahalle davulcunuz Reşat mahallede hırsızları kaçıran kim yine bendeniz Reşat. Telegol'de kavga çıkınca gece yarısı uyandıran kim? Tabii ki yine ben.. Reşat.. Davulculukta müseccel marka..

A - İyi de ben niye duymuyorum davulunun sesini?.

D- Bu davulda son teknoloji güzel abim.. Susturuculu.. Çalıyorum ama siz duymuyorsunuz. Hem Kamer Genç abinin de diyemediği gibi anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.. Biz hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyoruz sen kalkmış ne anlatıyorsun abi?..

A- Kurban Bayramı'nda davulcu mu olurmuş be? Eski köye yeni adet mi getiriyorsun birader?.

D - Tabiii.. Bak ne güzel dedin. Sıkılmadın mı eski köyün eski adetlerinden. Biraz yenilenin, değişime ayak uydurun... Gözünüzü seveyim yaa... Alışmışsınız öyle gidiyor... Ne o davulcu dediğin Ramazan'da gelir devri bitti. Artık kürselleşiyoruz. Kabotaj bayramında bile gelmeliyim hatta..

A- Ben Ramazan Bayramı'nda bahşiş vermemişim davulcuya şimdi Kurban Bayramı'nda mı vericem? Hadi hadi..

D - Hah işte... Bak kendi ağzınla yakalandın işte güzel abicim... Ramazan'da bahşiş vermemişsin.. Onu alayım. Verilmemiş bahşişin varmış, yasal faizi ile vermen gerekir, ya da dolar bazında.. Ama Allahtan bana denk geldin.. Verilmiş sadakan varmış.. Üstelik bu davulun derisi nerden geliyor, kurbandan... Bu da mı kel alaka?..

A Ğ Hadi Allah versin..

Adam yine tam kapıyı kapatmak üzereyken davulcu bu defa ayağını sokar araya...

D - Bir dakika... Ben boşuna mı çene tükettim şimdi? Bahşiş ne olacak bey abicim!!

A - Peki sence ben boşuna mı çene tükettim. Bahşiş mahşiş yok...

D - Doğru duymadın ama bahşişimi vermezsen duyacaksın... Hem de doya doya...

Arkasını döner... Seslenir...

D - Hıdır, Sadık, Kemal , Nejat , Behlül , Münir...

Adamlar çıkar... Hepsinin elinde davullar vardır... Adam şaşkın...

A - Bunlar kim be?..

D - Saz arkadaşlarım... Beyleeeeer abi Kurban Bayramı bahşişimizi vermiyor... Ne yapacağınızı biliyorsunuz, di mi?.. Eee hadi o zaman... Un... Dos... Tres... Vermiyor parayı bu teres..

Bütün davulcular hep birden çalmaya başlarlar... Adam kulaklarını kapatır... Acı çekmektedir...

D - Veriyor musun, bir de mani okuyalım mı abi?..

hakanutku@hotmail.com

EĞER
..geçmişteki bir Kurban Bayramı'nı yeniden yaşama fırsatınız olsa, hangisini yaşamak isterdiniz?.

. .bugünkü hükümette bir bakanlığı size verseler, hangisini isterdiniz?.

..hayatınızın sonuna kadar tek bir meyveyi yemek zorunda kalsaydınız, hangisini seçerdiniz?.

BİZİM DUVAR
Sen doğur bırak, Recep Tayyip E. bakar nasılsa.. Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Namuslu birisini aldatmak kadar kolay bir şey yoktur. La Fontaine



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır