The Economist dergisinin geçen haftaki kapağından esinleniyoruz. Gözünde büyük bir damla yaş olan bir Japon kadın maskesi düşünün. Yukarıda "Japonya'nın mutsuzluğu" yazıyor.
Japonya'nın son on yıldır yaşadığı olumsuz konjonktüre geçmişte de sık sık değindik. İktisatçıların çok ilgisini çekiyor. Türkiye'de yaygın bazı önyargıların düzeltilmesi açısından da çok yararlı.
Japonya'yı nicel olarak önemsememek mümkün değil. ABD'den sonra dünyanın ikinci en büyük ekonomisi. Nüfusu 127 milyon. Cari kurdan gayrisafi milli geliri 2000 yılında 4.34 trilyon dolar. Kişi başına gelir 34.200 dolarla ABD'ye eşit. Türkiye için bu sayı 3.090 dolar. Yani Japonlar bizden onüç kat daha zengin.
Cari kur anlamlı bir karşılaştırmaya izin vermiyor. Onun yerine satın alma gücü paritesini Ğ PPP Ğ kullanmak daha doğru. 2000 yılında PPP ile Japonya'nın kişi başına geliri 24.460 dolar. ABD'den yüzde 29 daha düşük. Fransa ve Almanya'nın üstünde. Türkiye'nin kişi başına geliri 7.030 dolar. Fark üçbuçuk kata iniyor.
Japonya'nın temel sorunu büyümenin durmuş olması. 1990-2000 döneminde ortalama büyüme hızı sadece yüzde 1.3 idi. Bu sayı da aldatıcı. İlk iki yılda hızlı büyüme var. Son beş yıldır ise büyüme sıfıra, hatta eksiye düştü.
Şu günlerde ekonomi tekrar küçülmeye başladı. 2001'de yüzde 0.4 küçüldükten sonra 2002'de yüzde 1.3 küçüleceği tahmin ediliyor. 2003 ve 2004'de küçülmeye devam etmesi ihtimali giderek artıyor.
Bu arada fiyatlar da sürekli düşüyor. Yani enflasyon değil, deflasyon var. 2001'de tüketici enflasyonu yüzde - 0.7 idi. 2002'de yüzde Ğ 0.9 olması bekleniyor. Dolayısı ile nominal olarak ücretler de düşüş halinde.
Öte yandan işsizlik artıyor. Son sayılar, işsizliğin yüzde 5.6'ya yükseldiğini gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek işsizlik oranı. Japon mucizesi diye adlandırılan tam istihdam dönemi çok gerilerde kaldı.
Para politikası sonuna kadar gevşetilmiş durumda. Üç aylık vadenin yıllık faiz oranı yüzde 0.04. Evet, doğru okudunuz. Parasını üç ay vadede tutan biri yıl sonunda onbinde dört faiz elde ediyor. 10 yıllık bononun yıllık faizi yüzde ancak yüzde 1.5.
Maliye politikası da koyverilmiş. 2001 yılında bütçe açığı GSYİH'nın yüzde 6.4'üne ulaşıyor. Faiz yükü sıfıra yakın olduğuna göre, faiz öncesi bütçe açığının da en az yüzde 5 civarında olduğunu söyleyebiliriz.
Bu durumda devlet borçları çığ gibi büyüyor. Şu anda kamu borcu/milli gelir oranı yüzde 130'da. 2002'de yüzde 140'ı aşması öngörülüyor. Bir yanda kamu açığı, diğer yanda küçülen milli gelir, kamu borçlarındaki patlamayı kaçınılmaz hale getiriyor.
Daha da ilginci, Japonya'nın büyük dış fazlaları var. 2001 yılında cari işlemler dengesi milli gelirin yüzde 2'si, yani 91 milyar dolar fazla verdi. 2002'de fazlanın milli gelirin yüzde 3'üne çıkması söz konusu.
Japonya, teknolojide önder ülkelerden biri. Döviz sorunu diye bir şey bilmiyor. Enflasyonu unutalı yıllar olmuş. Fevkalade iyi eğitilmiş bir insan gücüne sahip. On yıllardır bütün dünyaya borç verecek kadar tasarrufu ve kaynağı var. O zaman neden küçülüyor?
Görüldüğü gibi ekonomi döviz, teknoloji, eğitim gibi birkaç kaleme indirgenecek kadar basit bir olay değil. Un, şeker, yağ, ocak, tencere, vs. helva yapmak için her şeyin varolması bazen helva yapmaya yetmiyor.
Bankacılık sektöründe biriken sorunların zamanında ihmal edilmesi, gerekli reformların siyasi lobiler tarafından engellenmesi, dünyadaki koşulların değiştiğinin yöneticiler tarafından anlaşılamaması Japonya gibi bir dünya devini bile birkaç yıl içinde çökertebiliyor.
Mübarek Kurban Bayramını kutlarım.