İlle de rapor mu gerekiyor?
Ünlü yazar-düşünür Susan Sontag'ın kansere yakalandıktan sonraki beş yılda hissettiklerini cumartesi günü köşemde aktarmıştım.
Şöyle diyordu Sontag: "Böyle bir hastalık başınıza gelince kendi ölümlülüğünüzün derin bilgisine ulaşıyorsunuz ve içinizde başka bir şey büyüyüp güçleniyor: Bir hayatınız olduğu duygusu!"
Gündelik koşuşturmaca içinde varlığını ıskaladığımız bir HAYATımız olduğu duygusu!
(O arada Sontag'ın bunları söylediği gazetecinin Guardian'dan Gary Younge olduğunu belirtmemişim ve ayıp etmişim!)
Bugün elektronik posta kutumda çok güzel bir yazıyla karşılaştım. Semih Ertem, 21. 3. 1993'te Bursa Hakimiyet gazetesinde çıkan bir yazısını göndermişti. Sontag'ın sözünü ettiği duyguyu kaleme almıştı Ertem. "Bir, Nisan Şakası" başlıklı yazıyı maalesef kısaltarak buraya alıyorum
***
".... tümör adaları papillaların stromasına
invazyon göstermektedir.
Tanı: Transisyonel hücreli karsinoma (Grade 3.4)
Toplam üç satır...
Yaşam kaç satır acaba?..
***
Böyle mi başlamalıydı yaşamın lezzeti?
Ne tuhaf?..
Farketmeye başladım ağaçtaki canı... Yaprakdaki damarı.
Ayakkabımdaki çamura ilk kez baktım dikkatli.
Buğdaydan yapılırdı değil mi ekmek?..
Evet, evet; bu kokan toprak...
Yağmurda ıslanmayı aptallık sanırdım! Şemsiyem eksik olmazdı elimden.
Etrafımda ne çok şey varmış meğer, ben ve sorunlarımdan başka, hayret!..
Okula giden şu çocuğun üşümüş bakışını gördüm ilk kez...
Oysa 'okula giden bir çocuk', yollardaki ağaç, insan, araba, ev figürden başka bir şey değildi bugüne dek.
Birazdan söker şafak...
Pek öyle yorgun değilim... Biraz yumsam gözlerimi şöyle, o bile yetecek.
Otobüse binmeyip, yürüyerek gideceğim bu sabah işe... Gözümde 'sırf figür' olan her şeyin anlamını kavramam gerek.
Telaş yok, kesin...
Hiç değilse bu sabah, ıskalamayacağım yaşamı.
Yok yok hayır, rüşvet falan gerekmez. Çabuk çabuk yapabilirim işinizi.
Hem sonra ne olacak ki; gün gelip bir gün benim de size düşecektir işim...
İnsan insana muhtaçtır... Ödeşiriz böylece.
***
Parklar ne güzel bugün...
Çocuk arabaları renk renk... İçlerindeki bebekler sevgi öpücükleriyle pembeleşmiş yanakları ve doymuş karınlarıyla huzurlu, mışıl mışıl, gündüz uykusunun masum ve kaygısız rüyalarının birindeler yine.
Gençler, yaşam boyu bir daha bulamayacakları, o ilk kaçamak öpücüklerin sihirli güzelliklerinden habersiz, suçlu bir mutluluğun telaşı içindeler kuytularda...
Güneş her zamankinden anlamlı battı bugün...
Serinlik ilk kez sardı bedenimi böylesine...
Ne güzeldi değil mi hava bugün?.. Akşam olsun hiç istemedim.
Işıl ışıl şimdi şehir.
Her ışığın altında rutin bir yaşamın renksiz silüetlerini görür gibiyim.
Bir, 'Nisan Şakası' yapmalı insanlara...
Ve demeli ki; yaşamı duyabilmek için enine boyuna, illa da bir rapor mu gerek!.."
Kirli futbol
Bazen şöyle düşündüğüm olur: Tutulmuşuz bir kere şu futbola! Ama çocuklarımıza da sevdireceksek, durumu pek müsait değil! Bu kadar kirli bir futbol ortamına saf sevgiyle yaklaşacak çocuklara yazık!..
Şimdi "şike dosyası"nı açarak çok önemli ve tarihi bir adım atıyor Tuncay Özkan!
Gerisi gerçekten gelmeli. Hukuk ve adalet yoluyla sonuna kadar gidilmeli.
Yok, bu adım tökezletilecek, geriye yine "çamur" izi kalmış adlar ve olaylar tarihinden bir yaprak kalacaksa, büyük talihsizlik olur...
|