Kadınlar ı-ıh derse!
Her "Sevgililer Günü"nde Rahşan-Bülent Ecevit çiftinin elele, göz göze, diz dize, bardak bardağa çaylarını paylaştıklarını görmek, aşk hikâyelerini bir kez daha, bin kez daha dinlemek ne hoş oluyor.. Bugün onlar 75-76 yaşlarındalar, herhalde ben 75 yaşına geldiğimde hâlâ aynı hikâyeleri dinliyor ve izliyor olacağız. Aman, tahtaya vuralım, Allah bozmasın, aşklarını, güçlerini arttırsın.
Doğruya doğru şimdi, böyle aşk az görülmüştür.. Her ikisini de bu bakımdan kutlamak lâzım, birbirine böyle ilk günkü gibi aşık çifte az rastlanır doğrusu. Hatırlasanıza Rahşan Hanım'ın iyi bakması sayesinde Başbakanımız Amerika seyahati öncesi nasıl bir anda diriliverdi.. Vücut dikleşti, yüz dolgunlaştı, gözler parlaklaştı. Var mı kocasına böyle bakabilen ve 3-5 günde gençleştirebilen başka bir kadın Türkiye sınırları içinde? Yok.. Hiç zorlamayın hafızanızı bulamazsınız. Aa, belki Tansu-Özer Çiller çifti olabilir, onlar da giderek gençleşiyorlar. Üstelik Çiller çiftinin aşkına tek örnek bu da değil, karısının soyadını almaya razı olacak bir tane daha erkek bulabilir misiniz bu ülkede? Onu da bulamazsınız.. Herneyse, zenginin malı züğürtün dilini yorarmış, böyle aşkı olmayanlar derdine yanmaya devam etsin biz gelelim asıl konumuza..
'AYIP ETMİŞLER'
Ben aslında bu aşklara başka bir açıdan bakmak istiyorum.. Siyasetin içindeki kadınların evlilikleri böylesine aşk, anlayış ve paylaşma dolu olunca ülkedeki tüm evlilikleri kendilerininki gibi sanıyor ve diğer kadınlar için çalışmayı gereksiz görüyorlar.
Sevgililer Günü'nden bir gün önceki Sabah'ta Rahşan Hanım'la bir röportaj vardı. Gazeteciler, Medeni Kanun değiştirilirken Meclis'te yapılan haksızlığı sormuşlar. Anımsayamamış olmalı ki anlatmışlar. O da "Erkek vekiller ayıp etmiş. Bizim tüm mallarımız ortak.." cevabını vermiş. Şimdi bu sözde dikkati çeken Hanımefendi'nin "miş"li geçmiş kullanması. O bile bize olayı izlemediğini anlatıyor. Oysa 'Af Kanunu'nun çıkarılması için birebir çalışan, çabucak çıkması ve hemen uygulamaya konması için elinden geleni yapan, son derece de etkili olan, onun konumundaki bir kadının Medeni Kanun gibi ülkesinin tüm insanlarını, özellikle de kadınlarını ilgilendiren bir yasayı yakından izlemesi beklenmez miydi? Beklenirdi elbet!
ÖNEMLİ BİR GÜN!
Bugün 17 Şubat 2002. İlk Medeni Kanun'un 17 Şubat 1926'da kabulünün 76. yıldönümü. Ve bugünden itibaren Türkiye'nin tüm kadın kuruluşları ve kadın hukukçuları yeni Medeni Kanun'da yapılan haksızlığın düzeltilmesi için eyleme başlıyorlar.
Bugün Antalya'daki kadın kuruluşlarının temsilcileri denize açılıyorlar. O öfkeyle denize atlamayı da düşünürler mi bilmiyorum. Bir yasanın, çıkması için 50 yıldır uğraşan kadınlara uygulanmaması kabul edilebilir şey değil..
Yarın, 18 Şubat'ta Ankara Kadın Kuruluşları'nın ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün ortaklaşa toplantıları TOBB salonunda gerçekleşecek. Bu toplantıya Devlet Bakanı Hasan Gemici ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün de katılması bekleniyor. Toplantı ve gösteriler 8 Mart Kadınlar Günü'ne kadar yoğun şekilde sürdürülecek. Tabii ondan sonra da arkası kesilmeyecek.
Bilgi Üniversitesi'nde 9 Mart'ta, yine Medeni Kanun'un da ele alınacağı Kadın Şenliği var. Siyasi partilerin kadın kolları da 8-9 Mart'ta toplantılar yapıyorlar. Geçen yıl beni "şeref konuğu" olarak davet eden ve "Türk kadınına katkılarımdan dolayı" bir plaket veren ANAP İstanbul İl Başkanlığı bu yıl da davetlerini 9 Mart için tekrarladılar. (Bu arada takdirlerini esirgemeyen siyasi partilerimize ve hukukçularımıza, sonsuz teşekkürler..)
Kadın hukukçularımız gelişmeler konusunda beni sürekli bilgilendiriyorlar. Kadınlarla Dayanışma Vakfı kurucularından ve Mor Çatı Hukuk Danışmanı Avukat Hülya Gülbahar geçen hafta yaptığımız telefon görüşmesinde "Biliyor musunuz Ruhat Hanım, şu aralar erkekler sürekli boşanma davası açıyorlar. Kadınlar ise boşanmak istemiyor" dedi. Nedenini sordum; Medeni Kanun..
Kimse tam olarak anlamadı ya, uygulamaya başlanmadan mallar elden gider korkusuyla biran önce ayrılacaklar. Oysa alakası yok, Kanun zaten mevcuda uygulanmıyor. Av. Gülbahar "Erkek hukukçular, hakimler de daha yeni anlıyorlar. 'Yürürlük maddesi'ndeki haksızlığı farkedince de 'Niye değişti o zaman' diye soruyorlar" diyor ve ekliyor;
"Şimdi hakimler de şaşkın durumda.. Bir yandan Medeni Kanun değişti, her şey güzelleşti diyeceksiniz, bir yandan kadınları kapının önüne koymaya devam edeceksiniz. Adalette böyle çelişki olmaz!"
Kadınlar bu haksızlığa "ı-ıh" demeye devam edecekler. Bakalım Rahşan Ecevit, Tansu Çiller ve Meclis'teki kadın milletvekilleri bu kampanyaya nasıl katılacak, göreceğiz!
Samson ve Dalila
İstanbul Devlet Opera ve Balesi 2001-2002 sezonuna son hızla devam ediyor. Amerikalı konuk yönetmen Adrian Brine'ın sahneye koyduğu ve müzik yönetmenliğini Serdar Yalçın'ın yaptığı "Bir Tenor Aranıyor" isimli müzikli güldürü 8 Şubat'tan sonra Cuma günleri oynanıyor. İstanbul'da sadece üç kez sahnelenen Samson ve Dalila operası ise 9 Şubat'tan itibaren yeniden başladı. Orkestra şefliğini Ivan Anguelov'un yaptığı eserin yönetmeni Devlet Sanatçısı Yekta Kara.. Aşkı, tutkuyu, ihaneti ve güç için verilen savaşı en güzel anlatan operalardan biri olan Samson ve Dalila'da başrolleri ise Efe Kışlalı, Jaklin Çarkçı, Aylin Ateş, Mete Uğur (Devlet sanatçısı) ve Ali İhsan Onat paylaşıyorlar.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi, yeni müdürü Mesut İktu döneminde eski canlılığına, dinamizmine kavuşmuş görünüyor. Ben 21 Şubat'ta Samson ve Dalila'yı ikinci kez izlemeye gidiyorum. Sizlere de duyurmak istedim.
Yaşam becerileri!
Kısa süre önce Zülfü Livaneli'nin bir genç kızdan gelen mektubu anlattığı bir yazısını okumuş ve etkilenmiştim. Kendinden pek memnun olmayan ve bambaşka bir kimlik arayan bir genç kız.
Daha güzel bir vücut, daha güzel bir yüz, güzel bir çevre, iyi bir iş, başkalarından etkilenmeyecek güçlü bir karakter, güzel kıyafetler ve daha buna benzer isteklerini maddeler halinde sıralamıştı.
Bütün bu isteklere baktım ve "Hepsi de çalışmakla elde edilecek şeyler" diye düşündüm.
Gerçekten istese ve çok çalışsa bunların hepsine kavuşması mümkündü aslında.
İşte bu genç kıza ve benzerlerine yararlı olacak bir kitap önermek istiyorum; 10 Yaşam Becerisi.. Kapağında Malcolm Forbes'un şu sözü var:
"İnsan nereye yelken açacağını bilmedikçe hiçbir rüzgar, doğru rüzgar değildir."
Kitap, hayatı plânlamaktan, kendin olmaya, sorunları çözmekten, teşekkür etmeyi bilmeye kadar birçok gerekli şeyi öğretiyor. Önce kendini sonra da özel ve meslek” ilişkileri geliştirmek üzere hazırlanmış. Okuyun, beğeneceğinizi sanıyorum.
Hepinize iyi Pazarlar ve sevgiler.
|