kapat
18.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Sevgililer birbirlerini yer!

Onunla öpüşmelerimizi, sevişmelerimizi, yarı uykulu birbirimizin kollarında geçirdiğimiz sabahları unuttum artık" dedi genç adam.
Gözlerini arkamdaki duvara dikti. Duvarda kocaman bir tablo vardı. Akdeniz sardunyaları, yeşil verniklenmiş metal arkalıklı sandalyeler ve ahşabı bilerek kaba bırakılmış, üzeri meyvelerle dolu bir masa görünüyordu tabloda.

Sanatsal değeri tartışılırdı resmin. Ama ressamın yukarıdaki asma yapraklarının arasından masanın üzerine düşürdüğü sabah güneşi çok güzeldi.

"Onun hayatında da, benimkinde de başka öpüşmelerin, başka sevişmelerin, başka yatak mahmurluklarının etkisi ve anıları baskın artık!"

"Eee?" sesi çıktı ağzımdan. Yani "O zaman neden böyle dalıp gittin?" diye sormak istiyordum.

Anladı genç adam.

Anladı ve açıkladı.

"Bir tek şey var. Galiba kahvaltılarımızdaki aşk, sevişmelerimizdekinden daha güçlüydü. Kafama takılan ve unutamadığım bu işte. Ekmek ve peynir miydi yediklerimiz, yoksa gözlerimiz, burunlarımız, dudaklarımız mıydı? Dahası kalplerimiz miydi ağızlarımızda coşkuyla çiğnediğimiz? Bilmiyorum. Onunla birlikte zeytin yemek, çay içmek ne kadar güzeldi Tanrım! Bir tek bunu özlüyorum işte."

Konuyu burada kestim. Onu anılarıyla baş başa bıraktım bir süre.

Çok hassas bir noktaya temas etmişti.

Çünkü ben de aşkı anlatan en eski ve en köklü lisanın dilin konuştukları değil, dilin tadını çıkardıkları olduğuna inananlardandım...

Sevgililer birbirlerini yer.

Hayır! Gündelik dır dırdan veya ilişkinin gücünü test etmek için sık sık çıkarılan hır gürden söz etmiyorum.

Gerçekten sevenler yemek yerken birbirlerini yer...

Yedikleri, yuttukları o anda birbirleri olur. Yuttukları her lokmada birbirlerinin bedeni cisimleşir sanki.

Et onun etidir, içecek onun kanı, sos onun teni, tat onun ruhu...

Zaten birini sevmek kadar, ağızın tatlarını ve midenin iştahını kışkırtanı yoktur.

Haydi itiraf edelim: Sevgilinin sevilen yemeklere soğuk durması kadar insanı aşktan meşkten soğutanı da azdır...

Ve birlikte yemek yemekten hoşlanmak, hatta basitçe bir elmayı paylaşa paylaşa ısırırken televizyon seyretmek çiftlerin yalnız bedenlerinin değil, basbayağı gönüllerinin de iliklendiğini gösterir.

Belki de buradan gelen tanışıklıkla, coşkulu bir sevgiyle söylenen "yerim seni" ifadesini, en gösterişli "seni seviyorum"lardan daha inandırıcı buluruz.

Nasıl bir sofra çevresinde birleşmek, toplulukların birleşmesine açılan kapıysa...

Nasıl en keskin düşmanlıklar aynı siniye kaşık çalarak ağır ağır muhabbete dönüşebiliyorsa...

Ortak yemek zevklerinde buluşmak ve lokmaları paylaşmak da sıradan ilişkileri aşka doğru sürükleyen şeylerin en başında gelir.

Bir de yemek hazırlamak var tabii... Çoğu kadın için sevgiliye yemek (güzel bir sofra) hazırlamak da, olağanüstü bir heyecanla sevişmeye hazırlanmak gibidir.

Aksaklıklar birbirini izler. (Ve ne kadar benzer bu aksaklıklar iç çamaşırları, vesaire konusunda içlerini karıştıran endişeler!) Tuzlu bir yemeğin içine durup dururken ve son anda, hiçbir yemek kitabında bile yazmayan, aile büyüklerinden hiç duyulmamış tatlı bir malzeme eklemenin gerekçesi ne olabilir? (Sanki yürekten bir katkı yapılmıştır yemeğe; sevimli, sıcak, şekerli bir çağrı eklenmiştir!)

Ya erkeklerin bu hazırlıklar karşısında sözde soğuk, gerçekte huzursuz yaklaşımlarına ne demeli? Kadının ocakta pişenlerle ve sofraya mumlar çiçeklerle aktardığı sevme-sevilme arzusu karşısında sorumluluk almaktan kaçan, "gözü korkan erkek" olma hali yani...

İlk kez yemek yapmak ve sofra kurmak... Nedir bu? "Sev beni, ben seni sevmeye hazırım" demek belki...

Çeşitli kültürlerde ilk insan efsanelerini düşünün; Adem'le Havva yorumlarını... Kadın ve erkek birbirini yiyerek tanıdı. Elma ya da başka bir meyve, ama bir yiyeceği yiyerek tanıdı kadın kadınlığını, erkek erkekliğini...

O günden sonraydı cennetten çıkışımız da, kendimize yeryüzünde küçük cennetler yaratmaya çalışmamız da...

Aşk meyvesi dendi, yasak meyve dendi, bilgi ağacının meyvesi dendi...

Şu ya da bu... Ama açık ve belirleyici olan "meyve" olmasıydı.

AYNA
Karşılıksız kalan tutkum bana çok önemli bir şeyi öğretti: Bir sevgili icat etmekle aşık olmak farklı şeyler... Birincisinde yalnızca siz varsınız. İkincisinde ise yalnızca öteki.

Jeanette WINTERSON - Haşmet BABAOĞLU



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır