kapat
18.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Deneme bir kii...

Ofisteyim. Zır telefon. Hem de iç hat. Gülse Hanım? -Efendim?
-Size bir televizyon programı teklif etmek istiyoruz.

-Senaryoyu okumadan oynamam. Ayrıca Türkan Şoray kuralları benim için de geçerlidir. Bir de, benim hayatım bir romandır, hayat hikayemi çeksenize. Hehehe.

-Efendim?

-...Pardon. Ben arkadaşlar dalga geçiyor zannettim.

-Yok efendim, biz ciddiyiz. Alt kattan, ATV'den arıyorum. Yarın uğrayabilirseniz, yüzyüze görüşmek istiyoruz. Vaktiniz varsa bir de deneme çekimi yapabilir miyiz?

Deneme çekimini duyunca sırıttım. Perşembe akşamı olmuş, ne yazacağım belli değil. Deneme çekiminden kimbilir ne malzeme çıkardı.

-Elbette, çok sevinirim.

Daha önce deneme çekimi yapmışlığım var.

Televizyoncu Aliş Sağıroğlu, Fransızlardan esinlenerek bir proje yaratmış. Bir masanın etrafında dört gazeteci oturuyor, hepsi birer konuyla gelmiş. Konuklar alıyorlar, masaya kendi haberleriyle ilgili objeler koyuyorlar, arkada seyirci, espriler, eğlenceli bir sohbet, tartışma... Aynı programı burada yapmak için kurban olarak da beni, FHM'in yayın yönetmeni Mansur Foroutan'ı, ve o zaman Aktüel'de yazmakta olan Nur Çintay'ı seçmiş. Üçümüzün de çok esprili, sivri ve konuşkan olduğundan emin. Projeye olmuş gözüyle bakıyor.

Halbuki biz, çocukluğu ve ilkgençliği boyunca, sakin, azıcık içine kapanık, Cuma akşamı, okuldan gelince, pijamalarını giymiş, Pazar gecesi "Hadi yat" denene kadar da kitap okumuş tipleriz. Millet sokaklarda, kafelerde, diskoların matinelerinde sürterken biz habire okuyup yazmışız. Büyüyünce bu mesleği seçmemizin sebebi de bu zaten.

Aliş bu gerçeği bilmiyor! Zannediyor ki, koyacak bizi kameranın önüne, sohbet, geyik, espriler gırla gidecek... Aslında stüdyoya girip, ışıklar yanana kadar, biz öyle zannediyorduk! Program falan yapacağımız yok da, "Haydi" dedik, "Eğlenelim biraz". Süper bir performans göstereceğiz, herkes bayılacak, sonra biz "Vaktimiz yok" diye teklifi reddedip, ukala ukala görev alanlarımıza döneceğiz. Tabii astronomik bir ücret teklif edilirse (!) başka. O zaman beraber düşünüp karar vereceğiz. Plan bu!

Stüdyoya gittik. Hafif gerginiz. Mansur sigaraları ucuca ekliyor. Nur, 30 saniyede bir "Ne konuşacağız şimdi orada?"diye sorup, bir türlü tatmin edici bir cevap alamıyor. Bense çok rahatmışım ve eğleniyormuşum gibi görünmeye çalışıyorum ama yüzümde çekirdek çıtlıyormuşum gibi gergin bir gülümseme var. Aliş uğrayıp, "Stüdyo hazırlanıyor, beş dakika sonra başlıyoruz" dedikçe biz sessizleşiyoruz. Mansur yedinci çayını, onikinci sigarasını içerken, Nur su koyverdi: "Ben yapamayacağım, çok heyecanlandım, n'olur gideyim"! Zorla oturttuk yerine. "Yahu ne var bunda, biz bize eğleneceğiz" diyoruz ama, derdimiz iki kişi kalıp daha da rezil olmamak.

"Haydi, buyrun" dediler. Stüdyoya geçtik. Dizlerimiz titriyor. Bir masanın etrafına oturduk. Gergin bir bekleyişten sonra ışıklar yandı, ve biz bittik! Mansur bana dönüp panik içinde "Ne konuşacağız şimdi" deyince patladım: "Ne bana sorup duruyorsunuz, konuşun işte, beni de heyecanlandırıp durmayın!" Hayır, programın gerçekleşmeyeceği belli oldu da, birbirimize gireceğiz, dostluklara yazık olacak.

"İstediğiniz her şeyden bahsedebilirsiniz, başlayın" dediler. Mansur suspus, Nur'un heyecandan alt dudağı titriyor. Ben kendimi kasmaktan, bir başöğretmen edasıyla, sanki ilkokul münazarası yönetiyorum: "Evet Mansur sen ne diyorsun? Nur, bize biraz şundan bahseder misin?" Sesim heyecandan kalınlaşmış. Dünyanın en antipatik kadını karşınızda. O dönemde En Zayıf Halka programı olsa, al, montajla, tamam.

"Böyle olmayacak" dediler. "Programın orijinali dört kişilik, size dördüncü lazım". Oradan geçmekte olan, kanalın müzik direktörü ve eski rock'çı Murat Çekem'i oturttular yanımıza. Ve Murat konuşmaya başladı. Magazinden, politikadan, kendi anılarından, müzikten, şundan bundan... Araya girmek mümkün değil. Ben "öğreten kadın" olarak "Peki Murat, rock müzik dünyasında..." diye başlayan TRT2 soruları soruyorum eslerde. Ama bir ara baktım ki, Nur açmış Aktüel okuyor. Mansur ne zaman yaptıysa, gidip çay almış, arkasına yaslanmış, sigarasını tüttürerek bizi dinliyor. Bir yarım saat böyle geçti.

Kendimizi kasetten seyredince o çekimi yapmamıza değdiğini anladık. Aralıksız güldük zira. Yarım saatin 29 dakikası, "rocker" Murat Çekem dereden tepeden konuşuyor, biz de her sözünde bir hikmet varmış gibi kafa sallayarak dikkatle dinliyoruz. Arada kameraya atılan huzursuz bakışlar, üst baş düzeltmeler, dil sürçmeleri, Nur'un alt dudağı...

Anladık ki, televizyon rahatlığı başka bir şey.

Haftaya, bu yeni deneme çekiminde neler olduğunu da yazarım...

SADECE TÜRKİYE'DE

Sucuk bağımlıları
İbrahim Tatlıses ve ekürisinin otel odasındaki çiğköfte partisinin akıllara durgunluk verecek resimlerini görmüşsünüzdür. Kısaca bahsetmek istediğim başka bir Türk bağımlılığı daha var: Sucuk. Yeni öğrendim. Sucuk bağımlıları, yurtdışında krize girmemek için farklı yöntemler bulmuşlar. Aşağıdaki hikayelerin hepsi ilk ağızdan nakledilmiştir, isimler bende gizlidir:

Yöntem 1: Halk usulü.

Mucit: Uzak, ve uzak kalmasını istediğimiz bir dolaylı ahbap.

Gerekli teçhizat: Bir kangal sucuk, piknik tüpü, tava.

Otel odasında piknik tüp yakılır, sucuklar tavada, bildiğiniz gibi kızartılır. Arzuya göre sucuklu yumurta da yapılabilir. Piknik tüp ve tavayı taşıma zorluğu yüzünden, 80'li yılların ortalarında bu yöntem terk edilmiştir.

Yöntem 2: Aktör usulü

Mucit: Ünlü, başarılı, içki sofrasına meraklı bir aktörümüz.

Gerekli teçhizat: Sucuk, hidrofil pamuk, ispirto, çöpşişler.

İspirto pamuğa dökülür, ateş almayacak bir satıhta, mesela küvette, ateşe verilir. Sucuklar şişlere geçirilip ateşte cızbız yapılır. İspirtonun bavula dökülme, ve yangın çıkarma riski yüzünden ender kullanılmakta, ispirtonun otelden bulunabileceği yurtiçi gezilerde tercih edilmektedir.

Yöntem 3: Milletvekili usulü

Mucit: 90'lı yılların ortalarında yurtdışına giden bir milletvekili heyeti. Bu yöntem hala devam ettirilmektedir.

Gerekli teçhizat: Bir kangal sucuk, odada bulanan veya resepsiyondan istenecek bir ütü!

Ütü fişe takılır, iyice kızdırılır, ters çevrilir. Sucuklar ince ince dilimlenir ve ütünün üzerinde cızırdatılır! Bu odada daha sonra kalacak, ve mesela aynı ütüyle davette giyeceği ipek gece elbisesini ütüleyecek kadın, iş toplantısında giyeceği gömleğin kırışığını düzeltecek adamın yaşayacakları, tamamen göz ardı edilir.

İtiraf edin ki en dahice yöntem ütülü olan.

Ee, insan Türkiye'yi yönetmeye talip olmuşsa, vardır bir kıvılcımı!..



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır