Kazıklamak
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; sistem "kazıklama" fiilinden besleniyor, büyüyor, gelişiyor... Devlet vatandaşına, vatandaş bir diğer yurttaşına elinden geldiğince kazık atıyor... Kazığı atan semiriyor, büyüyor... Bu arada herkes kazık yemeyi kabullenmiş, sanki "Kaderim"dir deyip boyun eğiyor...
Örnek mi istiyorsunuz?
Doğalgaz! Birkaç gün yazıldı çizildi... Fiyat göstermelik olarak şimdilik biraz aşağı çekildi... Ama kimse çıkıp da "Dün neden fiyatı indirmediniz?" demedi... Yıllarca yediği kazığa boşverdi, bugünkü küçük indirimi yeterli gördü...
Telefon! Konuşma ücreti kadar sabit bakım ücreti ve vergi veriyoruz... Ne denli kazıklandığımızı faturalarda görüyoruz.. Ama nedense "İşim yok bununla uğraşacağım" diyerek boşveriyoruz... Yani kazıklanmayı kabulleniyoruz...
Akaryakıt! Rafineri çıkış fiyatı 130 bin lira olan benzine 10 misli fiyat ödüyoruz... Aradaki farkın nereye, kime gittiğini bile bilmiyoruz... En acısı öğrenmek de istemiyoruz...
Sonuçta; devletin bize kazık atmasına karşı çıkmamız gerekirken susup, aynı kazığın büyüğünü topluma atıp ödeşiyoruz...
Nasıl mı?
1'e mal ettiğimizi 1000'e satarak...
Örnek mi?
Bir dostum anlatıyor: "Cumartesi gecesi 4 kişi Boğaz'da Urcan adlı balıkçıya gittik... Yenilip içilenler şunlar; 4 çeşit soğuk meze, biraz kalamar, iki kola, 3 duble rakı, bir salata, iki tek barbunya, bir tek dil balığı...
Hesap 240 milyon lira!.."
Üstelik, fatura yok! Zaten isteyen de yok...
Sonuçta devletten elektrik, akaryakıt, telefon ve doğalgaz aracılığı ile kazık yiyen Urcan'ın patronu, fatura kesmeyerek aynı kazığın büyüğünü önce devlete, sonra da inanılmaz hesaplar çıkarıp vatandaşa atıyor...
Yani karşılıklı mahsuplaşıyor...
Şimdi de Irak!
Ekonomik krizi yavaş yavaş atlatmaya başladık, faizler indi, dolar düştü, piyasa kıpırdamaya başladı ya; her zaman olduğu gibi yine yeni bir kriz başgösterdi; Irak!
Türkiye'nin deprem dahil bütün önemli sorunları gözardı edildi, hükümet ve medya Irak'a kilitlendi...
Herkes biliyor ki; Amerika, binlerce kilometre öteden ikinci kez Saddam'a haddini bildirecek, büyük olasılıkla Irak'ta sınırlar yeniden çizilecek ve bunun bedelini de hem ekonomik, hem siyasi olarak Türkiye ödeyecek...
Ve yine herkes biliyor ki; bir zamanlar baba Bush'un söylediği yalanları bu kez oğul Bush tekrar edecek... Babasının yalanına kanıp, bir koyup üç almaya heves ettiğimiz ama elimizdekini avucumuzdakini kaybettiğimiz günler gözardı edilecek... Sonuçta Amerika'ya "Başüstüne" denilecek ve Türkiye bir kez daha dayak yiyecek...
En azından dolar fırlayacak, faiz çıldıracak, yatırımlar duracak...
dO koltukta nasıl oturuyor?
Bir vaize hazırlatıp belediye adına bastırdığı "Evlilik Rehberi" adlı kitapla gündeme gelmeyi başaran, "Erkek, 'boş ol' derse kadından boşanmış olur" görüşünü savunan Kütahya'nın SP'li çağdışı Belediye Başkanı Süleyman Canan'ın unutulan o kadar çok icraatları var ki..
Neler mi?
* Cumhuriyetin 75'inci yılındaki etkinlikler kapsamında tekke açmaya kalkışması...
* Yeşil sermayeye ait YİPMAŞ'a 15 bin metrekare yer tahsisi için tezgâh kurması...
* Belediyeye aldığı imam ve imam kökenli yandaşlarını müdür, şef yapması....
* Avrupa Konseyi'nin Kütahya'ya verdiği ödülü reddedip şehir merkezinden söktürüp attırması...
* Turistik Döner Gazino ve Termal Harlek'te turistlere bile içki verilmesini yasaklaması...
* Bunları neden mi yazıyorum; Başkan'ın bu icraatlarına rağmen hâlâ o koltukta oturduğunu hatırlatmak istiyorum...
Yargı ricayla iş yapar mı?
Hükümet, Anayasa Mahkemesi'ne haber yolluyor: "Meclis İç Tüzüğü'nün iptali ile ilgili kararınızı bir yıl yayınlamayın.. Ben de bu arada IMF ve Avrupa Birliği'ne söz verilen yasaları çıkarayım!"
Bu tavrın, "Gözünü seveyim abicim idare et" davranışından farkı var mı? Veya "Al şunu abicim görmezden gel"den...
Hukuk devleti olduğu iddia edilen bir ülkede, hükümet, hukuksuzluk ortamı yaratılması için ricacı oluyor... Ricanın amacı ne kadar ulvi olursa olsun, temelinde hukuksuzluk yatıyor... Üstelik bu rica hukuktaki hiyerarşinin zirvesine yapılıyor...
Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın gazete manşetlerine yansıyan bu durumla ilgili bir açıklama yapacağından eminim... Aksi halde; Anayasa Mahkemesi'nin ricayla iş yaptığı ülkede adliyeye, mahkemeye, hakime kısacası bütün bir hukuk sistemine güven kalır mı?
Fıkra
Kekeme dağda
Biri kekeme olan iki arkadaş dağa tırmanıyorlar... Kekeme olan "'çaçaçaça.." demeye başlıyor... Diğeri, "Sus, sus yukarı çıkınca söylersin" diyor...
Yukarı çıktıkları zaman kekemeye soruyor: "Ne var?" Kekeme "Çaçaçaçaçaççaçadırları aşağıda unuttum!" diyor...
Bunun üzerine diğeri "Hadi iniyoruz" diyor... Yine kekeme "şaşaşaşaşa.." diye kekelemeye başlıyor... Ama diğeri onu yine susturarak "Aşağıda söylersin" diyor... İndiklerinde soruyor: "Ne var?" Kekeme cevap veriyor: "Eeee.... şaşaşaşaka yaptım."
YUH!
Bir dönem kader birliği yaptığı Erbakan ve arkadaşlarını cansipârâne savunan bugün ise arkadan vurup "Bunlar Türkiye için tehlikeli" diyerek inanılmaz bir ikiyüzlülük sergileyen Refahyol iktidarının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'e
Halkın sütunu
Hakkımızı verin
Koşuyolu Kalp Hastalıkları Hastanesi'nde personel döner sermaye paralarını aylardır alamıyor. Başhekimlik ödemenin niçin yapılmadığını da açıklamıyor. Bu hastanede döner sermaye paralarının ödenmemesi olayı daha önce hiç görülmemişti. Personel olarak hakkımız olan paraların bir an önce ödenmesini bekliyoruz. Başhekimliğin personelin hakkı olan paraların üstüne yatmaya hakkı yok.
Ali Çınar
DOĞRU SÖZ
Gül sunan bir elde daima bir miktar gül kokusu kalır
Hay ağzını ÖPEYİM!
Siyasette şef çok, kızılderili yok... (Burhan Özfatura)