Basın toplantısı
Türk Demokrasi Vakfı Başkanı Bülent Akarcalı'dan bir mektup aldık.
Vakıf "tartışmalı bir toplantı" düzenliyor.
Tarihi "5 Nisan."
Konusu:
Türkiye için nasıl lobi yapalım.
Konunun alt başlıkları ise:
* AB yolunda ivme kazanabilmenin imkânları.
* Haklı meselelerimizi etkili bir şekilde anlatabilme ve yayma metotları.
* Stratejik yaklaşımlar.
Akarcalı, mektubunda diyor ki:
- Sizin de bu tartışmalı toplantıda konuşmacı olarak yer almanızı rica ediyoruz.
ÖNERİ
"Lobi konusu" başarılı olamadığımız bir konu.
"Haklı davalarımızı" bir türlü, etkili şekilde anlatamıyoruz.
Bu nedenledir ki...
Türk Demokrasi Vakfı'nın "bu projesini" destekliyoruz.
Ve hemen bir "öneride" bulunuyoruz:
- Lobi için... AB yolunda ivme kazanmak için... Haklı davalarımızı anlatmak için... Avrupa'da bir Türk üniversitesi kuralım.
"ONLAR" YAPTI
Almanya'da (Ludwigshafen'de) Alman-Fransız ortak Enstitüsü var.
Almanya'da Yahudiler'in "Yüksek Okulu" var.
Almanya'da (Frankfurt-Oder'de) Alman-Polonya ortak Üniversitesi var.
Almanya'da (Bremen'de), mütevelli heyetinde eski bakanların (Amerikalı Baker gibi... Alman Genscher gibi) bulunduğu Alman-Amerikan ortak Üniversitesi var.
Almanya'da (Berlin'de) Romenler'in bile üniversitesi var.
Ama bir "Türk üniversitesi" yok.
Eğer olsaydı.
Bu üniversitede "kırk ülkeden öğrenci" okusaydı.
Bugün "etkili bir lobimiz... Daha düzgün bir imajımız" olmaz mıydı?
"BİZ" YAPAMADIK
Seneler önce "bu konuyu" gündeme getirince...
"Avrupa'da bir Türk Üniversitesi kurmalıyız" diye yazınca...
İlk telefon... "Haklısınız... Bu yapılmalı" şeklindeki ilk mesaj... İlk tebrik "nereden" geldi dersiniz?
Milli Eğitim'den mi?
Hayır.
YÖK'ten mi?
Hayır.
Meclis'ten mi?.. Partilerden mi?
Hayır, hayır.
İlk telefon "Milli Güvenlik Kurulu'ndan" geldi:
- Öneriniz yerinde... Bu konuda, köşenizde yazdıklarınızın dışındaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz... Ve sizi kutluyoruz.
İCRAAT ZAMANI
Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli, Prof. Dr. Tunca Toskay, İsmail Cem, Metin Bostancıoğlu, Prof. Dr. Kemal Gürüz ve daha pek çok kişi "bireysel olarak" destek veriyorlar.
İlgileniyorlar.
Ama siyaset sektörünün bir "kurumsal desteği" yok.
Açıkçası...
"Laf çok, icraat yok."
BRAVO REKTÖR
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu "durumdan vazife çıkardı."
Ve "kolları sıvadı."
Üç gün önce konuştuk.
"Yavuz Bey" dedi:
- Geç bile kalındı... Avrupa'da bir Türk Üniversitesi hemen kurulmalı... Biz kurum olarak, bu organizasyonda yer alacağız.
DİYANET DESTEĞİ
Diyanet de "durumdan vazife çıkaran" kurumlardan.
Diyanet diyor ki:
- Acele edilsin... Hemen, yarın kurulsun... Türkiye'nin yabancı dil bilen, iyi eğitim görmüş din adamlarına ihtiyacı var... Avrupa'daki Türk Üniversitesi "din adamı da" yetiştirsin.
BASIN TOPLANTISI
"Bu iş" olacak.
Almanya'da "dört dilde eğitim verecek... Diploması, bütün dünyada geçecek... Türk, Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan profesörlerin görev alacağı" bir Alman-Türk Ortak Üniversitesi kurulacak.
Bu hafta, bu konunun "altyapı hazırlıkları" İstanbul'da, bir basın toplantısı ile ilk kez Türk kamuoyuna anlatılacak.
Prof. Alemdaroğlu'nun ve Dr. Harun Gümrükçü'nün düzenleyeceği basın toplantısına, umarız, medya ilgi gösterir.
Zira...
Bu konu, şu ana kadar, "maalesef medyanın da ilgisini pek çekmedi."
DOKTORUN ÖLÜMÜ
Kütahya'da Devlet Hastanesi'nde görev yaparken bir gün kendisine "rüşvet teklif edilmişti."
Ve o da rüşvet teklif edene "okkalı bir tokat" patlatmıştı.
Sonrasında ise...
"Çok korkmuştu."
Korkusunun "nedenine" gelince...
"Şöyle" anlatmıştı:
- Ya adam gider "tokat attı" diye benden davacı olursa diye ödüm patladı... Korkudan günlerce uyuyamadım.
***
Hassastı, dürüsttü.
Yaşamı haksızlığa isyanla, yolsuzluğa karşı koymakla geçti.
Kendisi doktordu.
Eşi profesör... Üstelik rektör.
Ama çocukları Elif ile Sezer'e "iyi bir eğitim vermek için çektikleri sıkıntıları" çok iyi biliyoruz.
Fakirin, fukaranın, çaresizin, yaşlının yanındaydı.
Ağaç... Çiçek... Böcek... Hepsiyle dosttu, arkadaştı.
Ve bir de köpeği "Zeytin"le.
***
Bir ömür boyu Ankara-Numune'de, Kütahya'da ve son olarak da İzmir'de görev yapan Dr. Özer Ülkü "intihar etti."
Aslında intihar değil "cinayet."
Bir dürüstlük anıtı olan Dr. Ülkü son zamanlarda, birilerinin tavuğuna "kış" diyordu.
"Bazı çıkar tezgahlarının kurulmasına" karşı çıkıyordu.
Sonunda onu "görevden aldırmak" istediler.
Başaramadılar.
Ama o "öylesine hassastı ki..."
Gördüğü "çirkinliklere" dayanamadı.
"Kendi kendini" görevden aldı.
Geride 96 yaşındaki annesi Nuriye Hanım'ı bırakarak.
Eşi Prof. Dr. Semra Ülkü'yü bırakarak.
Elif'i, Sezer'i ve "doktor öldüğünden beri sessizliğe bürünen" Zeytin'i bırakarak.
***
Sayın Sağlık Bakanı.
Dr. Özer Ülkü'yü intihara sürükleyen nedenleri lütfen araştırınız.
BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM
İyi ki "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu" var. Halk arasındaki adıyla "Fak-Fuk-Fon."
Yani "fakir, fukara fonu."
Valiler, kaymakamlar hiç olmazsa bu fondan "muhtaçlara yardım edebiliyorlar."
Biz "böyle" konuşurken...
Kars Belediye Başkanı Nail Alibeyoğlu "Yavuz Bey, bu işin bir başka boyutu daha var" dedi:
- Dilenci bir toplum haline geldik... Çocuğunu kucağına alan, kapıya dayanıyor. Bu fondan yardım istiyor... Dilenen de utanıyor, ona yardım etmeye çalışan bizler de... Haksız mıyım?
"Çevremizdekiler" Başkan'a bir yanıt vermemizi bekliyorlardı.
Biz de verdik:
- Siz neden utanıyorsunuz?.. Toplumu, dilenci haline getirenler utansın.
Sarıkamış'ta "kayak merkezi"ni çok beğendik.
"Kayak turizmi" bölge için çok önemli. Teşvik edilmesi gerekir.
Biz "böyle" konuşurken...
Sarıkamış Belediye Başkanı Harun Doğan dedi ki:
- Söyledikleriniz gerçek... Ama ben size bir başka gerçeği daha söyleyeyim mi?
- Nedir?
- Koskoca Sarıkamış'ta tek bir ortopedist olmadığını biliyor muydunuz?
- Nasıl olur?.. Kayak yaparken düşen... Bir yerini kıran olursa... Ne yapıyorsunuz?
- Erzurum'a yetiştiriyoruz... 150 kilometre... Kırılan kol, Erzurum'da alçıya alınıyor.
|