kapat
30.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Yetenek önemli değil

"Gönülçelen" isimli yeni albümüyle dinleyicilerinin karşısına tekrar çıkan Teoman, "Bir şeyi kazanmak istediğimde ne gerekirse yaparım" diyor. Lisede zayıf not aldığı matematiğiyle Boğaziçi'ne girmeyi ise çok çalışarak ve inanarak başarmış
Neleri sevip neleri sevmediğimi, neleri yapıp neleri yapmayacağımı bilmem çok önemliydi. Çok da çalışkanımdır. Yetenek o kadar önemli değil. Üzerine gidersen çözümleyebilirsin. Bir de kişinin kendi metodunu belirlemesi ve her birinde kendinden hoşnut olması gerek

Her kesimden özellikle de gençlerin severek dinlediği Teoman (Yakupoğlu), 20 Kasım 1967 günü, İstanbul'da doğdu. Müzik dinlemeye 10 yaşlarında Elvis Presley ve Kiss'le başladığını söylüyor: "Sonra Deep Purple, Led Zeppelin, Leonard Cohen, Mazhar Alanson ve Bülent Ortaçgil'i sevdim." Kültür Koleji, Bahçelievler İlkokulu, Haznedar Ortaokulu, Ataköy Lisesi'nde okuyan Teoman, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi, Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümüne başlayıp Boğaziçi Sosyoloji'den mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi'nde Mirage adında bir grupta müzik yapan Teoman, kendi başına barlarda çalışmaya başladı. 1997'de çıkan ilk albümünün adı "Teoman"dı. Onu 1998'te "O", 2000'de "17" izledi. "17"nin üç parçasının remix'ini yaptı. Albüm çıkardığı ilk günden beri konserler veren Teoman'ın fan club'ı da var. (www.teoman.com.tr) Sokak Çocuklarını Koruma, Eğitme ve Yardımlaşma Derneği'ni ve Greenpeace'i destekleyen sanatçı, İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Bölümü'nde de master yapmıştı.

ŞÖHRET SIKINTISI
Kamuoyunca 'asosyal' bilinen Teoman tüm bu başarısından sonra bunu gizlemiyor; "Geçenlerde biri hiç albümlerimi dinlememiş 'Sen Teoman mısın, abi bir imza versene' dedi. Niye ki, şarkılarımı bilmiyor, dinlememiş, benden imza istiyor. Ona neden imza vereyim, hiçbir paylaşımımız yok çünkü. Sırf ünlüyüm diye imza istenmesi, ilgi gösterilmesi çok tuhaf."

* Şarkılarınızda çocukluk, kendini en çok hissettiren temalardan biri. 'Vasat' bulduğunuzu söylediğiniz bu hayattan kaçış için mi çocukluk etrafında dönüp duruyorsunuz?

Çocukluk insan hayatını en çok etkileyen dönem. 34 senemin herhalde en etkili dönemi çocukluğum. İlkgençliğime ya da yakın tarihe dair anılarım bu kadar canlı değilken çocukluk anılarım çok canlıdır. Albümümde anlattığım hikayeler ya da arkadaşlarıma anlattığım olaylar daha çok çocukluğumla ilgilidir. Çünkü çocukken insanın dünyayla ilişkisi çok daha farklı oluyor. Büyüdükçe dünya rasyonelleşmeye başlıyor. Oysa çocukken, tamam okula falan gidiliyor ama bir sürü boş vakit var ve dilediğince hayal kurabiliyorsun. Ben bu konuda şanslıyım çünkü hâlâ hayalgücümle yaşıyor ve para kazanıyorum. Yani çocuk gibi yaşama hakkım var.

* Çocuk gibi yaşama hakkına sahip olmak başarıdır diyebilir miyiz?

Başarı öyküsü diye adlandırmak istemem ama kendimden hoşnut olmamı sağlayan bir durum bu. Çünkü ben müzik dışında başka hiçbir iş yapmadım. Kısa süreli işler hariç ama onlar da hayal dünyamı besleyen şeylerdi. Mesela, Londra'da 3-5 ay bulaşıkçılık yaptım. Ama amacım hayallerimden biri olan vokal dersi almaktı. Bu benim saklı gururumdur. Baştan beri kendime ait yaşayacağımı, müzik yapacağımı biliyordum. Bu benim çocukluğuma verilmiş bir sözdür.

ÜNİVERSİTEYİ 10 YIL OKUDU
*Yetişkinlerin dünyasının çok rasyonel ya da hayalgücünden uzak olduğunu söylüyorsunuz. Üniversite son sınıfta paniklediniz mi?

Hem de nasıl. Üstelik benim öğrenciliğim 10 yıl kadar sürdü. Atılmak üzereydim, mezun oldum. Üstelik bu 10 yılda birkaç kez bölüm değiştirmiştim; işletme, matematik, sosyoloji.

* Türkçe- Matematik, Matematik ve Sözel puanlarla girilen bölümler. Derslerin hepsinde mi çok başarılıydınız?

Aksine lisede matematikten 1-2 alırdım. Ama kazanmak için ne yapılması gerekirse yaparım. Lisedeydim ve Boğaziçi'ni istiyordum. İnternette lise yıllığım dolaşıyor. Orada "Boğaziçine kesinlikle gireceğim! 500 puan alacam diyen kişi!" deniyor benim için. Yani derslerim ne kadar kötüymüş ki, bu iddiamla dalga geçiliyormuş. Ama 521 puanla Boğaziçi'ne girdim.

* Müzik nasıl başladı?

Hep vardı. 27 yaşıma gelmiştim ve müziğin bana bir iş sağlamayacağını düşünüyordum. Birçok arkadaşım bankacı olmuştu. Ben olamazdım çünkü sosyoloji mezunuydum. Bunun üzerine gazete, televizyonda ya da reklam sektöründe çalışmayı düşündüm. CV'ler gönderdim ve bazılarından 'okey' aldım. Bu işleri istedim çünkü bu işler özgürlüğümü az da olsa koruyacağım, kravat takmayı gerektirmeyen işlerdi. Yaratıcılığımı da kullanabilirdim. Mesela, reklamcılık bana hâlâ cazip gelen bir iş. Sektör olarak yanlışları var tabii. Ama sana iki kelime veriyorlar ve sen bundan bir iş çıkartıyorsun. Bunu yapabilmek için de hayalgücün ve yaratıcılığına başvuruyorsun. Ama reklamcılıkta da, basında da öncelikle birilerini memnun etmek gerek. Bu da yaratıcılığımın yalnızca bir parçasını kullanmak anlamına gelir. Bu yüzden vazgeçtim. Şimdi önce kendimi mutlu eden bir hayatım var. Tabii bu işte de bir hedef kitle var. Ama benimki sadece ikili bir denklem. Üçlü, dörtlü olsa ne olurdu bilemem.

BARLAR DOLDU YA ŞİMDİ?
* Yani bir emir komuta zincirinde olmak istemediğiniz için başardım ya da 'yırttım' diyorsunuz?

Kulvarı kendim belirliyorum, dolayısıyla kuralları da. Benim bir şansım da 95-

96'da sektör henüz oturmamıştı. Kayahan, Sezen Aksu bile bana göre daha pop kalıyordu. Ben burada farklı oldum. İşin başında da şöyle diyordum; "Albümlerim 20 bin kadar satarsa, ufak bir barı doldurursam geçinirim" Böylece iş hayatında verdiğim ödünler daha az olur. Öbür türlü her sabah kalk, işe git...

* En sevdiğiniz yazarlar kimler?

Yusuf Atılgan, Oğuz Atay. Şiir de Orhan Veli'den Murathan Mungan'a kadar geniş bir yelpazeyi okurum. Yurtdışından ise Camus, Milan Kundera, John Fante. Kitap okumayı çok seviyorum. Onlar kimseyi sokmadığım dünyamda benim en iyi arkadaşlarım. Onlar sayesinde 80 metrekarelik evimi her gün yeniden değiştirebiliyorum.

* Başarılı olmanızın ya da sizin tabirinizle kendinden memnun yaşamanın sırrı nedir?

Neleri sevdiğimi, neleri sevmediğimi, neleri yapacağımı, neleri yapmayacağımı bilmem çok önemliydi. Çok da çalışkanımdır. Yetenekli olup olmamak, inanın o kadar önemli değil. Üzerine giderek çözümlenebiliyor. Bir de kişinin kendi metodunu belirlemesi ve her birinde kendinden hoşnut olması gerek. Tüm bunlar yapılırsa başarılı olunur mu bilemem ama mutlu yaşanır. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.

* Gönülçelen'deki 'Ruhi' babanızın takma adıymış. Edip Cansever'in Ruhi Bey'iyle ilgisi var mı?

Herkes bunu soruyor. Şiiri okumadım, oyununu da görmedim. Ben sadece Ruhi'yle benim bir alt-kahramanımı yaratmak istedim. Çünkü hiçbir şarkı tam anlamıyla otobiyografik olmaz. Yarattığım bu alt-kahramana da 'Ruhi' dedim. Babamın takma adı olduğu için.

VASATLIKTAN KAÇIŞ
* 'Paramparça'da da baba vardı, şimdi de. Bu parçalarla anlattığınız hikaye nedir?

Babam ben 2,5 yaşındayken ölmüş. Onu hiç hatırlamıyorum, sadece bana anlatılanlardan biliyorum onu. Gülüşüm aynı onunki gibiymiş, ya da sosyal hareketlerim. Fotoğraflardan anladığım kadarıyla da 'gözbebeği' bir adammış. Ama ben onunla ilgili söylenen "Mavi gömleği ve Ecevit'i çok severmiş" sözleri açıklayıcı bulmuyorum. Bu yüzden onu, bana bıraktığı kitaplardan öğrenmeye çalıştım. "Bu adam nelerden hoşlanırmış?" dedim. Çok erken yaşta hiç anlamadığım kitaplar okudum, Goethe gibi. İyi de oldu, bu vasat dünyadan kaçıp, hayalgücüme sığınmayı öğrendim.

'Paramparça'yı Müslüm Baba benden 10 kat daha iyi söyler
Teoman albümlerinin bu kadar çok satmasına, peşine takılan büyük hayran kitlesine şaşıyor. Konserlerini kaçırmayan, albümleri raflara düşer düşmez satın alan genç kızlar var peşinde. 'Peki ya bu şöhret nasıl etkiliyor gündelik yaşamınızı' diye sorduğumuzda yanıtı hazır:

"Yıllar boyunca insan ilişkilerinde başarılı olamamış biriyim. Cıvık cıvık olmayı sevmediğim gibi, insanlarla fazla beraber de olmam. Belki genetik, belki yetiştirilme tarzı bilemiyorum ama böyleyim. Bu tip şeyleri halledemiyorum. Ama bir gün bir baktım; insanlar hep bir ağızdan şarkılarımı söylüyor. O zaman 'Ya ben şimdiye kadar kimseyle anlaşamadım, bir şey paylaşamadım. Demek ki daha zamanı varmış, yeni ortaya çıkacakmış' diyorum."

BENİMKİNİ YAVAN BULUYORUM
Plak şirketinden bir haber geldi. Müslüm Gürses 'Paramparça'yı söyleyecekmiş. Hakikaten mükemmel olur. Şu parçamı şu söylese harika olur falan derdim, ama bu hiç aklıma gelmemişti. Kimin aklına geldiyse helal olsun! Müslüm Gürses'in nasıl söyleyeceğini düşündükçe benimkini çok yavan buluyorum. Zaten onu toplumsal figür, şarkıcı olarak da çok beğenirim. Paramparça'yı ben de güzel okumuştum ama o tam okur. On kat iyi okur.

Buket AŞÇI



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır