Liselerde "edebiyat dersleri" tartışması sonunda geldi "failatün failün"ün simgelediği "aruz vezni"ne dayandı. İlkgençliğini edebiyat öğretmeni olmanın hayalleriyle süslemiş, bu konuda sonunu getiremese de öğrenim görmüş, üstelik kırk yıldır bizzat edebiyatın içinde bulunmuş biri olarak aktarmak istiyorum.
Çünkü haftada bir "yazı" sırası gelse de bu tartışma daha süreceğe benzemekte...
Bence bu olayın üç cephesi bulunmakta: Öğrenci ve ailesi, öğretmen ve onu yetiştiren kurumlar ile yönetim, yani Milli Eğitim Bakanlığı...
Öğrenci edebiyat dersini sevmiyor, çünkü öğretmen de sevmiyor, öğretmen yetiştiren kurum ve kuruluşlar da, Bakanlığa bağlı Talim Terbiye Kurulu da... Hatta aileler de...
Sevilmeyen bir şey nasıl öğrenilir?
Önce öğretmen dersini sevecek ki, sevdiğini öğrencisine aktarabilsin.
Öğretmenin dersini sevmesi için de Bakanlığa, Bakanlığın da ötesinde öğretmen yetiştiren kurum ve kuruluşlara, yani fakültelere, yani öğretmen okullarına görev düşmekte...
Piramidin tepesinde öğretmenin yetişme koşulları yer almakta bu yüzden...
Öğretmen adayı, bırakın "çağdaş" edebiyatı, edebiyatı kuşatan "sanat" lezzetinden tat almadan yetişirse bilgi ve görgüsünü nasıl aktaracak öğrencisine?
Hiçbir öğretmen "müfredat" kolumuzu bağlıyor bahanesine sığınmasın.
Yıllarca Abdurrahman Nisari'nin yazdığı edebiyat kitaplarını kim yasakladı? O Abdurrahman Nisari ki, Cevdet Kudret'in takma adıydı ve "solcu" olduğu için bu adla kitap yazmaya mecbur kılınmıştı. Çünkü, eski ile yeni olarak değil de bir bütün olarak, çağdaş anlamda bakıyordu edebiyata... Yazdıkları edebiyatı sevmenin anahtarıydı çünkü...
Ben ne lise ne de üniversite hayatımda bir tek "aruz" vezni öğrenmedim. Ama bu benim Divan edebiyatını öğrenmeme, hatta şiirimde yararlanmama bir engel teşkil etmedi.
Bugün Melih Cevdet ne kadar çağdaş ise Nedim de, Yunus Emre de o kadar çağdaştır. Yeter ki Melih Cevdet'i de, Nedim ve Yunus Emre'yi de severek öğretelim ve öğrenelim. Ama önce öğretmen sevsin ki, öğrencilerine de severek öğretebilsin...
Çağdaş olmak, güncelin ardına takılarak günün genel geçer lezzetinden tat almak değildir... Edebiyat lezzettir, tat almadır çünkü...
Bakanlık, önce öğretmenini eğitmeli, kapıları çağdaş edebiyata açık eğitim fakültelerine önem vermeli, üniversiteler yaşayan, canlı bir edebiyat ortamına kavuşturulmalı, Talim Terbiye dünü bugüne estetik bir lezzetle taşımanın yollarını aramalı...
Öğrenci öğrenir, müfredatı "failatün failatün" de olsa...