Nerde o eski iftar sofraları?
Çocukluğumuzun o eski iftar sofraları artık tarihe karıştı. Yeninin geçmişi ezen anlayışı, bu güzel geleneği ezdi geçti. İftar sofraları da tost, hamburger, kumpir gibi ekspres yemeğe yenik düştü
Acısı ve sevinci ile nice Ramazanlar gördük. Zengin ve yoksul sofralarına oturduk.
Kimi zaman ekmeği acıya banıp, aş eyledik, seferberlik niyetleri ile kalkıp, "top" sesleri ile oruç bozduğumuz günler de oldu.
Hayatın lezzetinde en büyük payeyi şehirler şehri İstanbul'a vermek ve onun tadına bakmak başka şey, ifade edebilmek başka şeydir. Tabiatıyla İstanbul'daki eski Ramazanlar'ın ifadesi de kolay olmayacaktır.
Münir Süleyman Çapanoğlu eski Ramazanlar'da iftar sofralarını çiçek bahçesine benzeterek şu paragrafı açar:
"Ramazan'da herkesin kendini perhize tabi tutması lazım gelirken aksine en fazla yemek yenen ay olurdu. İftar sofralarında ayva reçelinden, kırmızı gül reçelinin lâl, vişnenin koyu kırmızı, kayısının sarımsı, hünnabın yeşil, çileğin dalgalı, gelinciğin bakır alacasını andıran renkleri, gözleri bir renk ve ışık ziyafeti içinde bırakırdı."
SİNİ AÇALIM
Dilerseniz biz de bir yer sofrası açalım.
Bu yer sofrası dediğimiz, altlığı olan büyük "sini". Altı açılır kapanır, tahta da olabilir. Evin kızları, iftar vakti geldiğinde kolları sıvayacak ve mutfakla sofra arasında mekik dokuyacaktır. İftar sofralarının zenginliği Münir Süleyman Çapanoğlu'nun anlattıkları ile bitmez: Parmak kalınlığındaki sarmalar ve dolmalar, turşular, bilhassa sıcağı sıcağına komşudan gönderilmiş hamur işleri, susamlı yağlı simitler, yumurtalı pideler, pastırma, sucuk ve kaşar tabakları...
En gözde yiyecekler zeytin ve Kâbe'den gelen zemzem suyu olmuştur. Cevizli yahut kaymaklı güllacın arkasından içilen bol köpüklü kahve ile Ramazan'da özel olarak çıkan sigaralar yakılır ve sohbete geçilirdi.
Bakın Ahmet Rasim eski Ramazanlar'a duyduğu özlemi nasıl dile getiriyor: "Ramazan geldi dediler. Tanıyamadım. Zira benim bildiğim Ramazan böyle eli boş gelmez. Öteden beri bereketli ay diye meşhurdur. Hani nerede? Şekerci dükkanlarını çömlekçilere döndüren reçel kavanozları, ağızları tülbentli küpler, bakkallarda morlu kırmızılı bağlarla daire daire asılıp sallanan güllaçlar... Anadolu şehirlerinin imalatı olan pastırmalar, sucuklar, hani ya? Efendi yiyecek almış, hamal önde küfe gıcırdar, kendisi arkadan evin yolunu tutar."
EKSPRES YEMEK
Çok değil, bir otuz yıl sonra bu günün gençleri hayat ve yaş tecrübesini geçerek çocukluk ve gençlik dönemlerinin sosyal topografyasını çıkaracak. Ve onlar da diyecekler: "Bir başkaydı eski Ramazanlar ve iftar sofraları..."
Burada önemli olan bu deyişlerin gerçeği yansıtması ve kişisel tahayyül ile abartılmamasıdır. Refik Halit Karay, meseleyi klasik bağnazlıkla görmemiş, benimsemediği yanları da dile getirmiştir.
Çocukluğumuzun o eski iftar sofraları artık tarihe karıştı. Yeni bu güzel geleneği ezdi geçti. İftar sofraları da tost, hamburger gibi ekspres yemeğe yenik düştü. Çocukluğumda oturduğum o yer sofralarını özlemle arıyorum. Ama yok... Galiba bir "zayi" ilanı da bunun için gerekiyor...
Ergun Hiçyılmaz
ergunhicyilmaz@superonline.com
|