Düşünün bakalım, kaç türlü "tarih" var? Aklınıza hemen "resmi tarih"
gelecek... Alternatif bir dünyanın içindeyseniz "derin tarih" ya
da "karşı tarih"...
Herkesin de bir tarihi yok mudur?
İlkgençliğinin tarihi...
Sevdalarının tarihi...
Umudunun ve umutsuzluğunun tarihi...
Gökhan Akçura ise "ıvır zıvır"ın tarihini yazıyor.
Akçura, Om Yayınları arasında çıkan "Unutma Beni" başlıklı
çalışmasında, bize "tarih" diye öğretilenler ile kendi "ıvır zıvır"
tarihi arasındaki sınırı şöyle çiziyor:
"Tarih önemli konularla uğraşır. Savaşlar, ihtilaller, devletler
tarihin temel konularıdır. Baş oyuncuları ise krallar, imparatorlar,
padişahlardır? Ama bir de önemsiz sayılan, üzerinde pek düşünülmeyen
konular vardır. Koca savaşların yanında bir parfüm şişesinin sözü
bile edilmez elbette?"
Bu düşüncesinin istasyonundan yola çıkan Akçura, "Unutma
Beni"de "ses"in gramafon ve plaklara yolculuğundan
Türkiye'de "operet"in gelişimine, "daktilo"nun günlük hayattaki
varlığından "çorab"ın öyküsüne "ıvır zıvır" olarak nitelenen
nesnelerin tarihini aktarıyor.
Tabii, hiçbirinde "insan" öğesini de eksik etmeyerek...
Akçura'nın şu fikriyatına da katılmamak mümkün değil:
"Tamam 'önemli konular'ı ele alan tarih önemlidir. Ama kim ne derse
desin 'ıvır zıvır' sayılan konuların da ayrı bir güzelliği olduğu
inkâr edilemez."
İnkâr edilemez, çünkü o konuların pek çoğu "hatıra"ların pekmeziyle
de lezzet bulmuşlardır da ondan...
Şimdi ben, üniversitenin ilk yıllarında hem soba, hem çay demleme
aracı olarak kullandığım "gazocağı"na neler vermezdim.
Bir sarı gazocağı...
Üzerinde her tarafını çivi ile deldiğim bir zeytinyağı tenekesi...
Bu, soba görevini görmekte kış günlerinde...
Onun üzerine koyduğum çaydanlık ise bir "semaver" güzelliğinde...
Kaloriferli bir eve geçince o gazocağı da "ıvır zıvır" niyetine
günlerin çöplüğüne bırakıldı, ne yazık ki...
Tıpkı, demir dökümden yapılma, İzmir'den getirdiğim ütü gibi...
O ütü ki, şimdinin blucinleri, kadife pantolonları nerede, yine
o "sarı" gazocağı üzerinde ütüyü ısıtır, kumaşı sentetik de olsa
pantolonlarımı ütülerdim.
O, basit bir gazocağı idi ama, alevinde annemin de anıları yanıyordu.
O, basit bir ütü idi ama, kömürünü annemin kalbinin ateşi
tutuşturuyordu.
"Modern insan", modernlik adına bünyesinde anılarını da barındıran
nice nesneyi, bir kartpostaldı, ütüydü, gazocağı idi, kitap açacağı
idi mesela, "modernlik" adına günün defterinden sildi attı.
Farkında olmadan belki de sildiği kendi tarihi idi...
Oysa, bütün bunlar Gökhan Akçura "ıvır zıvır" da dese, insanın tarihi
aslında...
Hayatın tarihi de aynı zamanda...
"Ivır zıvır" deyip geçmeyelim, o biraz değil, en çok da bizim
tarihimiz çünkü...
İnsan oluşumuzun yani...
BİR RESİTAL: TUNCAY YILMAZ
1996 yılından bu yana T.C. Kültür Bakanlığı keman sanatçısı Tuncay
Yılmaz ile İngiliz piyanist Robert Markham, "Koç Allianz" 8. Fotoğraf
Yarışması Ödül Töreni nedeniyle Koç Allianz Konser Salonu'nda bir
resital verecekler.
Sanatçılar resitalde Beethoven, Debussy ve Ravel'in yapıtlarını
seslendirecekler.
Resitalden önce bu yıl sekizincisi gerçekleştirilen fotoğraf
yarışmasında dereceye girenlerin ödülleri verilecek.
Yılmaz ile Markham'ın resitali ile ödül töreni 22 kasım perşembe günü
saat 20.00'de Bağlarbaşı Koç Allianz Konser Salonu'nda gerçekleşecek.
İKİ MISRA
Kimdir şu dallarda kızıl gülleri
Böyle alev alev yakan sihirbaz!
YUSUF ZİYA ORTAÇ